Ülfet Ne Demek?

NE NEDİR?

Ülfet ehli olmak, geçim ehli olmaktır. Başkasıyla anlaşabilen, kaynaşabilen ve kendisiyle beraber olmaktan huzur duyulan adam olmak demektir.

Bir Allah adamının şu sözü ne kadar anlamlıdır: “Bir insanda herkesle geçimli olma (ülfet etme ve edilme) özel- liği varsa, bu kimse büyük bir ihsan-ı ilahiye mazhar olmuş demektir. Böyle bir kimse ehlinin eline düşerse insan-ı kâmil olur”.

Peygamber Efendimiz’in şu beyanları, ülfet ehli kimselerde bulunan bu kabiliyet ve istidada işaret eder:

“Mümin, ülfet eden ve kendisiyle ülfet edilen kimsedir. Ülfet edemeyen ve kendisiyle ülfet edilemeyen kimsede hayır namına bir şey yoktur”.31

ÜLFET EHLİ

İşte insan kalitesini ele veren en önemli ölçülerden biri. Bugünlerde “duygusal zekâ” adıyla ifadelendirilmeye çalışılan “kendisiyle ve başkalarıyla barışık olma halinin” profilinin nübüvvet lisanında adı “ülfet ehli” olmaktır.

ÜLFET KALIP DEĞİL KALP İŞİDİR

Ülfet, kalıp değil kalp işidir. Zira geçimlilik vasfı, kalıpların bir araya gelişi ile değil gönüllerin bütünleşmesi, ısınması ve kaynaması neticesinde oluşan bir ikramı ilahidir. İçinde ülfet eden bir gönlün bulunmadığı bir yüzün tebessümü, sırıtmadan ibarettir. Sözü zehir, davranışları kırıcıdır. Yunus Emre –kuddise sirruh- ne güzel ifade eder:

İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer

Aşkı olmaya Âdem, misâli taşa benzer

Taş gönülde ne biter, dilinde ağu tüter

Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer

Kalbinde kibir olan, kendisinden başkasını beğenmeyen, cimri ve bencil tiplerde ülfet etme ve ülfet edilme nimetinin tezâhürü mümkün değildir. Çünkü;

Kibir, muhataba saygıyı ortadan kaldıran ve hatta onu küçülten nazar ve davranışların saiki olan ciddi bir hastalıktır. Bu illet kendisinde bulunan kimsenin muhatapları tarafından sevilmesi, onlardan saygı ve sıcak ilgi görmesi düşünülemez.

ÜLFETTEN NASİBİ OLMAYANLAR

Cimri ve hodgam tipler de, sadece kendi menfaatlerine kilitlenmiş, herkesi kendine çalışması gereken bir uşak haline getirme hedefi güden insaniyet fukarası zavallılardır. Böylelerinin de ülfetten nasibi yoktur. Paylaşma ve ikram duygusundan mahrum çölleşmiş gönüllerde kimse yer almak istemez. Böyleleri samimi dost ve arkadaş çevresinden oluşan kardeşlik ikliminin bereket ve huzurundan nasip alamazlar. Kendi kuru benliklerinin sahrasında, zevksiz ve tatsız bir hayatı, acı acı yudumlamak zorunda kalırlar.

Sadece kendi nefsini görenler, geçimsiz olurlar. Haddini bilenler ise hiçbir kimseyi hor görmez, kendisini her- kesten küçük görürler. Küçük gördüğü zaman da tevazu hırkasına bürünmüş olurlar ve böyleleri mânen tekâmül ederler. İşte nefis putunun boyunduruğundan kurtulan bu nevi kimseler, ülfet ehli olmaya namzettirler ve huzur iklimine girerler.

ÜLFETİN TEMELİNDE HÜSN-İ ZAN VAR

Ülfetin temelinde hüsn-i zan vardır. Nefsâniyetin karanlığından kurtulamayan kimselerde bu hal tecelli etmez. Ülfet nimetine mazhar olanlarda sevgi, merhamet, cömertlik, hakşinaslık, tevazu ve fedâkârlık gibi vasıflar öne çıkmıştır. Böyle bir karakter sergileyebilen kimseler, daha dünyada iken gönül âlemleri ile cennetin rayihasını hisseden bahtiyarlardır. Böyleleri hem sever, hem sevilir; hem ikram eder, hem de ikram görürler.

Ülfet ehli kimse bir liderse, zorba bir lider değil, hizmetkâr bir liderdir. Bir işçi ise horlanan bir işçi değil, sevgi, saygı ve takdir gören bir işçidir. Bir baba ise kendisinden nefret edilen bir baba değil, özlenen ve yolu gözlenen bir babadır.

Hayatta iş başarısı için de ekip çalışmasının zarureti açıktır. İyi bir ekibin oluşması ise ancak ülfet ehli kimselerle gerçekleşebilecektir. Ülfetten nasibi olmayan kimseleri maddi imkanlar ekip haline dönüştüremez. Bu sebeple eleman seçmede dikkat edilmesi gereken en önemli özelliklerden birincisi işe ehliyet ise, ikincisi de geçimli olma yani ülfet ehli olma özelliği olmalıdır.

31) Ahmed Hanbel, Müsned, II, 400.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Göklere Yolculuk Var, Erkam Yayınları