Türkiye’nin Büyük Hamlesi

ÜMMET

Afrin harekatı, hiç yapılmaması yapılmasından daha vahim sonuçlar doğuracak bir “açık kalp ameliyatı”na benzetilebilir. Elbette, tıbbi müdahalelerde olduğu gibi, tüm komplikasyon ve enfeksiyon risklerinin minimize edilmesi ve ameliyat sonrası dönemin dikkatle planlanması, en az ‎ameliyatı yapan cerrahi ekibin başarısı kadar önem taşıyacaktır.

Savunma analisti Dr. Can Kasapoğlu böyle tanımlıyordu Türkiye’nin gerçekleştirdiği “Zeytin Dalı” harekâtının hemen öncesinde yaptığı analizinde.

Gerçekten de yerinde bir benzetme. Suriye krizi, müttefiki diye bildiği çevrelerin tutarsızlıkları hatta ihanetleri sebebiyle Türkiye açısından hayat memat meselesine doğru hızla ilerliyordu.

Müdahale edilmezse beka sorunu haline gelecek bu ameliyatı/harekâtı tüm risklerine rağmen gerçekleştirmek zorundaydı. Türkiye de yapılması gerekeni yaptı. ABD’nin kaypaklığına, tehditlerine, Rusya’nın çekincelerine, ikircikli tutumuna rağmen, söz konusu, ulusal güvenliği olduğu zaman, kimseye güvenmeden, kendi göbeğini kendisinin keseceği konusunda blöf yapmadığını gösterdi.

Terörle kuşatma planına karşı Afrin’de, Türkiye cumhuriyeti tarihinin en kapsamlı ve en başarılı terörle mücadele harekâtını gerçekleştirdi…

SÜRECE BAKIŞ

Türkiye’yi açık kalp ameliyatına zorlayan süreci kısaca özetlemeye, ardından bu ameliyatın/harekatın gerçekleşmemesi halinde karşı karşıya kalacağımız riskleri ve harekat sonrası muhtemel komplikasyonların neler olabileceğini değerlendirmeye çalışalım.

Önce bir durum tespitinde bulunalım. Yedi yıldır süren Suriye’deki iç savaşta özellikle son “Zeytin Dalı” harekâtına kadar gelinen noktanın Türkiye açısından iç açıcı olmadığı bir vakıadır. Rusya ve İran’ın, yıkılmakta olan Esed rejiminin imdadına yetiştiği tarihten bu yana Suriye’de dengeler hızla değişmiş, Rusya, Suriye’de en etkili güç haline gelmiştir.

ABD’nin yüzüstü bıraktığı ılımlı muhalifler alan hâkimiyetini önemli ölçüde kaybetmiştir. Terör örgütü DAİŞ ile mücadeleyi, müttefiki Türkiye’nin olanca itirazlarına rağmen bir başka terör örgütü PKK/PYD ile yapmayı tercih eden politikayı, Obama yönetimi gibi Donald Trump da sürdürmüş ve terör örgütüne verdiği destek ile PKK/PYD’nin Suriye’deki alan hakimiyetini genişletmesini sağlamıştır.

Nihayetinde PKK terör örgütünün uzantısı değil bizzat kendisi olan PYD başta Türkiye sınırı olmak üzere Suriye topraklarının üçte birinde kontrolü ele geçirmiştir.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, 384. Sayı