Türkiye Kuşatılıyor!

ÜMMET

Ortadoğu'da belki Türkiye henüz oyun kurucu bir ülke gücünde değil ama bu coğrafyada Batı’nın oyunlarını bozacak güç ve kudrettedir artık. İşte son yaşanan gelişmeler çerçevesinde Türkiye'nin ve bölgenin geleceğine dair bakışlar...

Türkiye’nin izleye geldiği Suriye politikasında değişikliğe gitmesi gerektiğini dillendirenler kadar askeri yöntemler kullanmadan bu cendereden kurtulmasının zor olduğu görüşünü dillendirenler de. Hatta Türkiye’nin Suriye’deki krize askeri müdahalede bulunmada geç kaldığı da ifade ediliyor. Rusya’nın müdahalesi öncesi Türkiye böyle bir adım atsaydı ne olurdu peki? Türkiye açısından bugün ortaya çıkan riskler ortadan kalmış mı olurdu yoksa daha büyük risklerle mi karşı karşıya kalırdı?

Bugünkü konjonktürde Ankara’nın Riyad yönetimi ile birlikte Suriye’deki krize ortak müdahalede bulunmasına sıcak bakan Arap ülkelerinin birçoğunun Türkiye’yi işgalci göstereceği kuvvetle muhtemeldir. Irak yönetimi ile Başika’daki Türk askerleri konusunda Arap Birliği’nin Türkiye’yi suçlayıcı yaklaşımı zihinlerdeki tazeliğini koruyor…

SURİYE'NİN GELECEĞİNE İLİŞKİN BEKLENTİLER

Bu satırların yazıldığı günlerde ABD ve Rusya öncülüğünde Münih’te 12 Şubat’ta yapılan Suriye görüşmelerinin ardından açıklanan ateşkesin yürürlüğe girmesi için anlaşmaya varıldığı duyurulmuştu. Varılan anlaşmanın hayata geçirilebileceğine ilişkin beklentiler az olsa da tamamen ortadan kalkmış değil.

Şayet anlaşma hayata geçirilmezse mevcut konjonktür devam ederse yani ılımlı muhaliflerin gerilediği, Rusya ve İran’ın desteğini alan rejim güçlerinin ilerleyişi sürerse yine buna paralel YPG güçlerinin alan kazanması, Azez’in düşmesi, Halep’in Esed’in eline geçmesi halinde ne olur?

Bunun tek kelimeyle tam bir felaket olacağını belirtmek gerek. Bu, binlerce hatta milyonlarca yeni mültecinin Türkiye’nin kapılarına kapanması demek. Artık mülteci istiabını doldurmuş Türkiye açısından çok büyük bir risk demek.

Esed’in iktidardaki ömrünü uzatan her süreç Suriye’de akan kanın, istikrarsızlığın daha uzun yıllar sürmesi demek. DAİŞ ve Esed’in birbirini besleyen iki canavara dönüşmüş durumda. Suriye’nin istikrara kavuşması için Esed’siz bir yönetimin şart. Suudi Arabistan ve pek çok Körfez ülkelerinin bir çoğu Suriye’nin geleceğinde Esed’in yeri olmadığını ısrarla belirtiyorlar. Diplomasi yoluyla olmazsa savaş yoluyla Esed rejimini mutlaka devireceklerini belirtiyorlar. Esed güçleriyle savaşacak muhaliflere çok daha etkili silahlar vereceği vaadinde bulunuyorlar. Bu savaşın, istikrarsızlığın daha uzun yıllar sürmesi anlamına geliyor.

AMERİKA'YA GÜVENİLMEZ!

Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin Suriye konusundaki pozisyonlarında bu denli kararlı durmalarının sebebi Suriye’nin ardından sıranın kendilerine geleceğini biliyorlar. Rus-İran ortak işgalinin Suriye’de başarıya ulaşmasının ardından bu ikilinin yeni hedefinin Körfez bölgesi olacağını uluslararası siyasi analizlerde yazılıp çiziliyor. Arap medyasında Rusya’nın Suriye’deki işgal modelini Yemen’de uygulamaya başlaması halinde Rusları kimin durduracağı sorusu gündeme getirilip bu noktada kaygılar yazılıp duruluyor. Bu noktada İran ile uzlaşarak kendilerini arkadan hançerlemekle suçladıkları ABD’ye güvenilemeyeceğinin altı çiziliyor.

Sözün özü evet Suriye’ye istikrarın gelmesi vakit alacaktır ancak bu süre Esed iktidarda kaldığı sürece çok daha uzayacak hatta çok daha vahimleşecektir. Dolayısıyla Batı dünyasının Türkiye’yi ve Sünni Arapları dışarıda bırakarak, Esed hamisi Rusya ve İran ile Suriye’de krizi halledebilmesi ham bir hayaldir.  Hep söylendiği gibi belki Türkiye henüz oyun kurucu bir ülke gücünde değil ama bu coğrafyada Batı’nın oyunlarını bozacak güç ve kudrettedir artık.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, 361. Sayı, Mart 2016