Tuğyan Ne Demek? Tuğyan Ne Anlama Gelir?

NE NEDİR?

Tuğyan ne demek? Tuğyan kelimesinin anlamı nedir? Tuğyan kelimesine örnek cümleler...

Tuğyân: Taş­ma, coş­ma. Hid­det­len­me anlamlarına gelmektedir.

TUĞYAN KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Pâdişâhın bu deryâlar gibi coşkun yalvarışı karşısında Allâh’ın lutuf ve merhamet deryâsı da coşmaya başladı. Zîrâ samîmî gözyaşı, her zaman rahmet-i ilâhiyyeyi tuğyân ettiren bir müessirdi. Öyle ki, bîçâre pâdişâhın duâsının kabul buyurulmasına da müessir oldu ve Cenâb-ı Hakk, ona sâlih ve has kullarından birini, yâni ilâhî bir rehberi tedâvî için göndereceğini ilhâm etti.

*****

Bu hakîkat çerçevesinde düşündüğümüz zaman birkısım âfetlerden kurtulmanın çâreleri olarak sırf sağlam binâlar ve emîn mekânlar edinmeyi ön plana almanın kâfî olmadığı açıkça görülür. Zîrâ yeryüzünde fesad, fitne, nankörlük, isyan, günah ve azgınlık gibi Cenâb-ı Hakk’ın gazabını mûcib durumların artması, azâb-ı ilâhînin tuğyan etmesine sebep olur. Karada ve denizde düzen bozulur, felâketler ardarda gelir. Bu hakîkat, âyet-i kerîmede şöyle bildirilir:

“İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat belirir (düzen ve âhenk bozulur, âfetler zuhûr eder) ki Allâh (insanların) yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.” (er-Rûm, 41)

*****

Bu durumda beşer için en mühim husus, birgün nedâmet tuğyânları ile ağlatacak olan her türlü gafletten korunmasını bilmek, ebedî huzûr ve sürûra garkedici yüce kurtuluşa nâiliyet yolunda gayret etmek olmalıdır... Zâten insanın yaratılış gâyesi ve içinde bulunduğu ahvâl, bunu îcâb ettirmekte değil midir?

*****

Peygamberler silsilesinin, nübüvvet ve kudsî neş’elerle cihânı aydınlatmaları, bilhassa Varlık Nûru Hazret-i Muhammed Mustafa -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz’in cismâniyet-i Muhammediyye ile dünyayı teşrifleri, O’nun zuhûruyla ilâhî rahmetin bu âlemde tuğyân etmesi, insanlığa ebedî bir meş’ale olan Kur’ân-ı Kerîm’in nezd-i ilâhî’den kalb-i pâk-i Muhammedî vasıtası ile beşer idrâkine intikâli, bütün zaman, mekân ve insanlığa lutfedilmiş muazzam bir nûrdur. Tarih sâhifeleri şahittir ki, hakkın ve hukukun yok olduğu, küfrün hayatı çirkinleştirip iğrenç hâle getirdiği, insanlığın yüzkarası olan câhiliyye devirleri korkunç bir zulmettir. Âyet-i kerîmede:

“Allâh’a, Rasûlüne ve indirdiğimiz o nûra (Kur’ân’a) îmân ediniz. Allâh yaptıklarınızdan haberdardır.” (et-Teğâbün, 8) buyurulmaktadır.

*****

Evvelden beri işte bu aşk ve muhabbetin tuğyânı içinde yaşayıp gönüllerini teskîn edemeyen nice Hakk dostları, tayy-i mekâna nâil olarak o rahmet beldesine koşmuşlar ve namazlarını oralarda îfâ etmişlerdir. Hattâ onlardan bazıları, oraların aşkı ile yanışları had safhaya ulaşmış olup ancak gidebilecek durumda olmayan nice fakir âşıkları da bu lutuftan nasibdâr kılmışlardır. Nitekim Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’nin mâneviyat
semâlarına kanat açmasına vesîle olan şu hâdise meşhurdur:

Bursa kadısı olduğu yıllarda Hüdâyî Hazretleri’nin önüne garip bir dâvâ geldi. Bir kadın, kocasından şikayetçi olarak şunları söylüyordu:

“–Kadı Efendi! Kocam her sene hacca gitmeye niyet eder, fakat bir türlü fakirlikten dolayı gidemez. Bu sene de hacca gideceğim diye tutturdu.
Hattâ: «–Eğer bu sene hacca gidemezsem seni boşayacağım!» dedi. Daha sonra kurban bayramına yakın ortalıktan kayboluverdi. Beş altı gün sonra da ortaya çıkıp hacca gidip geldiğini söyledi. Hiç böyle birşey olur mu? Kadı Efendi! Artık bu yalancı adamdan boşanmak istiyorum!..”