Toplumları Ayakta Tutan İki Şey!

Cemiyet Hayatımız

Ahlâkî kıymetlerin başında gelen hayâ ve edeb nîmetlerinden mahrûmiyet, dîn ve îmandaki zâfiyet ve noksanlıktan kaynaklanır. Efendimiz (as); “Hayâ îmandandır.” (Buhârî, Îman, 3) buyurarak bu ahlâkî kıymetin, îmanla mühim bir alâkasının bulunduğunu beyân etmiştir. Buna göre hayâsızlık gibi ahlâksızlıkların toplumda yayılmasını isteyenler, o toplumun îmânına karşı en büyük cinâyeti işlemiş olurlar.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

(Rasûlüm! Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zîrâ dolaşsalardı, elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz, lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (Hac, 46)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Öyle bir zaman gelecek ki, doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hâin sayılacak, hâinlere güvenilecek. İnsanlardan şâhitlik etmeleri istenmediği hâlde şâhitlik edecekler, yemin etmeleri istenmediği hâlde yemin edecekler.” (Taberânî, XXIII, 314)

ALLAH KATINDA NASİPLERİ OLMAYAN KULLAR

Toplumların ahlâksızlıkta haddi aşarak israf çılgınlığına düşmeleri, dünyânın bütünüyle helâki demek olan kıyâmetin alâmetlerindendir. Bu da, ahlâkî kıymetlerdeki isrâfın helâk edici vasfını sergilemektedir. Kıyâmete yakın meydana gelecek ahlâksızlık ve haddi aşmalar, birçok hadîs-i şerîfte şöyle haber verilmektedir:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, bütün endişe ve gayretleri karınları (mîde ve şehvetleri) için olacaktır; şerefleri, malları ile ölçülecektir; kıbleleri kadınları olacaktır; dinleri de dirhem ve dinarları olacaktır. İşte onlar mahlûkâtın en şerlileridir. Onların Allah katında hiçbir nasipleri yoktur.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 192/31186)

“Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak!” (Buhârî, Büyû; 7)