Temlik Ne Demek?

NE NEDİR?

Temlik ne demek? Temlik kelimesinin anlamı nedir? Temlik kelimesine örnek cümleler...

Temlik: Mülk sahibi etme, mülk olarak verme anlamlarına gelmektedir.

TEMLİK KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Vakıf, Yaratan’dan ötürü yaratılmışlara merhamet, şefkat ve sevginin bir tezâhürü olan infâkın devamlılık arz ederek müesseseleşmesidir. Bu da bir malın Allâh’a adanmasını, yâni temlik ve temellükten1 men olunarak, ebediyyen mânevî bir gâye için kullanılmasını ifâde eder. Gâye ise, bütün mahlûkâtın muhtaç olanlarına cömertçe ikramda bulunmak, şefkat ve merhametle yaklaşarak, Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanabilmektir. Esâsen malın ve hattâ gerektiğinde canın Allâh - celle celâlühû- yoluna fedâ edilmesi, -îmânın bir kemâl şartı olarak- her müminin uyması gereken îlâhî bir emirdir. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:

“Gerçek müminler ancak; Allâh ve Rasûlüne îmân eden ve sonra da şüpheye düşmeyerek mallarıyla ve canlarıyla Allâh yolunda cihad eden kimselerdir. İşte (îmânlarında) sâdık olanlar bunlardır.” (el-Hucurât, 15)

“O takvâ sâhipleri, kendilerine rızık olarak verdiğimiz her şeyden (Allâh yolunda) infâk ederler.” (el-Bakara, 3)

“Allâh, müminlerden cennet mukâbilinde canlarını ve mallarını satın almıştır...” (et-Tevbe, 111)

“İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allâh’ın rızasını kazanma uğrunda kendisini (ve malını) fedâ eder...” (el-Bakara, 207)

*****

Zekât verecek kimsenin temlîk ve taharrîye son derece riâyet etmesi lâzımdır. Zîrâ zekâtın sahîh olması buna bağlıdır. Temlîk, bir şeyi mülk olarak vermek, yâni zekâtın, verilen şahsın eline geçip onun mülkü hâline gelmesini sağlamaktır. Taharrî ise, zekâtı vermeden evvel yapılan araştırmadır. Yâni zekâtın yerini bulup bulmayacağını tespit etmektir. Eğer zekât, taharrî (araştırma) yapılmadan bir kimseye verilip sonradan da bunun, ilgili âyet-i kerîmede belirtilen sekiz sınıfın dışında olduğu anlaşılırsa, sahîh olmaz ve yeniden verilmesi gerekir. Ancak taharrî yapıldıktan sonra bir isâbetsizlik görülürse, bu durumda zekâtın yeniden verilmesi îcâb etmez.

*****

İnfakta müesseseleşme, vakfı meydana getirir. Vakıf, mecâzî mülkiyetin de Allâh Teâlâ’ya takdîm edilmesi, temlik ve temellükten men edilmesi, Allâh için ebedîleştirilmesidir. Gâye, yaratılan her şeye Allâh -celle celâlühû- için şefkat ve merhametle yaklaşabilmektir. Canını ve malını Allâh için hibe edebilme, cenneti satın alabilme gayretidir.

*****

Zekât yalnızca şahsa verilir, temlik şarttır. Hükmî şahıslara zekât verilmez. Bütün câmiler, mektepler, Kur’ân Kursları, hastahâneler zekâtla değil, infakla yapılır. Bunun için, zekât dışında yapılan diğer infakların İslâm’da çok önemli bir yeri vardır. Meselâ, Osmanlı’da kurulan 26 bin küsur vakıf, tamamen infâka dayalı vakıflardı. Pek çok hizmetin görülmesi bu vakıflar kanalıyla olmuştur. Su, hastahâne, yetimleri evlendirme vakıflarından tutun da, hamallara, kuşlara hizmet vakıflarına kadar akla hayale gelmeyecek vakıflar bunlar arasındadır. Bugün bu duygu derinliğine hayalimiz bile ulaşamıyor. Bunlar yüce rûhların ve büyük ufukların mahsulleridir. Osmanlı’da câmi yapılırken yanına şifâhâne, sebil ve medrese de yapılmıştır. Ve bütün bir toplumun ihtiyaçları câmi etrafında toplanmıştır. Bu sûretle halk, hem mülkün Allâh’a âit olduğunu hissetmiş, hem de ictimâî denge
hâsıl olmuştur. Fakir ile zengin aynı mahallede huzur içinde yaşamışlar ve zengin evleri, fakirlerin sığınağı olmuştur. Fukarâ rahatlıkla derdini orada anlatabilmiş, yetim orada himâye edilmiştir. Zâten hendese olarak da zengin ile fakir evi arasında pek fark yoktur. Zengin ile fakirin gönlü aynı atar ve birbirlerine karşı kardeşlikle bağlanırlardı. Zenginler, farz ibâdetlerini îfâya vesîle ve sadaka ile belâlardan korunmalarına sebeb oldukları için fakirlere, nezâket ve teşekkür duyguları içinde verirlerdi. Fukarâ da, Allâh’ın verdiği bu hediyelere zenginler vasıtasıyla ulaştıkları için, onlara karşı şükrân hissiyle dolu olurlardı.