Tekrarı Da Telâfisi De Olmayan Sınav

İbadet Hayatımız

Bu dünyada kulluk imtihanımızın tekrarı da telâfisi de yok. Peki dünayada nasıl bir kulluk bilinci içinde olmalıyız?

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

Gelmenin bir gitmesi var ey hümâm![6]
Gitti gelmek, kaldı gitmek veʼs-selâm!..

Dünyevî bir imtihanı kaybedersek, bir sonraki imtihana yeniden girebiliriz. Fakat bizler dünyaya bir defalığına gönderildik. Bu dünyadaki kulluk imtihanımızın tekrarı da telâfisi de yok.

Nitekim Cenâb-ı Hak, verdiği ömür nîmetini gafletle ziyan edip bir fırsat daha verilmesi için nedâmet gözyaşlarıyla yalvaranlara dair uhrevî bir manzarayı, şöyle beyan buyuruyor:

“Onlar orada (Cehennemʼde);

«‒Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuz ameller yerine, sâlih ameller işleyelim.» diye feryâd ederler.

(Onlara şöyle denilir:)

«‒Size, düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azâbı!..” (Fâtır, 37)

İşte bu âkıbete dûçâr olmayalım diye, Rabbimiz diğer bir âyet-i kerîmede de biz kullarını şöyle îkaz buyuruyor:

“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına baksın!..” (el-Haşr, 18)

Dolayısıyla âhiret azığımızı hazırlamak için bugünlerimizi fırsat bilelim. Her sabah uyandığımızda, güne şu tefekkür ile başlayalım:

“Şükürler olsun ki Cenâb-ı Hak bize ömür takviminden bir sayfa daha açtı. Daha dün hayatta olup bugün olmayan niceleri var. Bizim de yarına çıkabileceğimizin bir garantisi yok. O hâlde bugünü güzel değerlendirmeli, hatâlarımızın telâfîsi için fırsat bilmeliyiz. Zira bir gün gelecek ki o günün yarını olmayacak!..”

Hak dostlarından Rebî bin Huseym’in şu hâli de, ölüm ve ötesine hazırlık hususunda bugünün kadr u kıymetini bilmeye dâir câlib-i dikkat bir misaldir:

Rebî bin Huseym Hazretleri, bahçesine bir mezar kazmıştı. Kalbinin katılaştığını hissettiği zamanlarda bu kabre girer, bir müddet orada kalırdı. Dünyaya bir gün vedâ edeceğini ve mezarda bir istiğfar ve sadakaya bile muhtaç vaziyette kalacağını tefekkür eder, âhiretteki hesâbı düşünerek, derin bir muhâsebe iklimine girerdi. Sonra da şu âyetleri okurdu:

“Nihâyet onlardan birine ölüm gelip çattığında;

«–Rabbim, beni (dünyaya) geri gönder. Tâ ki boşa geçirdiğim dünyada sâlih amellere sıkıca sarılayım!» der.

Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir lâftan ibârettir. Onların arkasında, tekrar diriltilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine mânî) bir perde vardır.” (el-Mü’minûn, 99-100)

Rebî Hazretleri mezardan çıkınca da kendi kendine;

“–Ey Rebî! Bak bugün geri çevrildin. Fakat dünyaya geri gönderilme talebinin kabul edilmeyeceği bir vakit de gelecektir. Şimdiden tedbirini al ve sâlih amellerini, Allah yolundaki gayretlerini ve âhiret hazırlıklarını artırmaya bak.” derdi.

Aslı Arapça olan bir şiirin, Amasyalı Muallim Cûdî tarafından yapılan şu manzum tercümesi, ne kadar da mânidar bir nasihattir:

Yâdında mıdır doğduğun zamanlar?

Sen ağlar iken güler idi âlem,

Şimdi öyle bir ömür sür ki olsun,

Mevtin sana hande, âleme mâtem…

Velhâsıl ömür senedinin meçhul vâdesi dolduktan sonra, artık esas hayat olan âhiretimiz için hiçbir şey yapamayız. Dolayısıyla bu günleri fırsat bilelim.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2024 – Mart, Sayı: 457