Tazim Ne Demek? Anlamı Nedir?

NE NEDİR?

Tazim ne demek? Tazim kelimesinin anlamı nedir? Tazim kelimesine örnek cümleler...

Tazîm: Hür­met, say­gı, yü­celt­me anlamlarına gelmektedir.

TAZİM KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

“Çok kimseler, namazlarını kılmak ve oruçlarını tutmakla dînî vazifelerini edâ ettiklerini sanarak müsterihtirler. Ancak bu kâfî değildir. Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine riâyet ve tâzimle beraber, mahlûkâtına da şefkatli olmak gerekir. Bu da ancak, fedakârlık ve samimî bir hizmetle elde edilir. Akl-ı selîm sahibi her müslümanın, farzları edâ edip haramlardan kaçındıktan sonra dikkat edeceği husus, müslümanlığa, topluma ve bütün mahlûkâta hizmet edip faydalı olmasıdır… Çünkü bu sayılanlar, farzların tamamlayıcısı ve Rasûl-i Ekrem r Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyesi’nden cüzlerdir…

*****

Kişinin mânevî seviyesi yükseldikçe, Cenâb-ı Hakkʼa olan haşyet ve tâzim duyguları da artar. Nitekim insanlar içinde Allâhʼı tanımak bakımından en üst seviyede bulunan peygamberler ve evliyâullah, insanların en günahkârlarından daha büyük bir mahcûbiyet, acziyet ve hiçlik duyguları içinde Hakkʼa ilticâ etmişler, kendilerini dâimâ kusurlu ve noksan görerek nedâmet gözyaşlarıyla tevbe ve istiğfarda bulunmuşlardır.

*****

Mahlûkât arasında en mükerrem bir şekilde yaratılan insana, saygı ve tâzimle yaklaşmak îcâb eder. Zira onun kalbi, nazargâh-ı ilâhîdir. Bu itibarla insana yapılacak hizmetlerde hassas davranmak, hizmetin semeresi ve ecri bakımından son derece mühimdir. Hizmeti kaba ve kırıcı bir üslûb ile îfâ etmek, sahibine ecir kazandırmayacağı gibi, aksine onun günâha girmesine bile sebep olabilir. Çünkü kırılan gönlü yapmak, maddî bir şeyin tamirine benzemez.

*****

“…Rahmetim her şeyi kuşatır. Onu takvâ sahiplerine, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım. Onlar ki yanlarında Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o Rasûl’e, o ümmî Peygamber’e ittibâ ederler. O Peygamber onlara mâruf ile emreder ve onları münkerden nehyeder, temiz hoş şeyleri kendileri için helâl, murdar şeyleri üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yüklerini ve üzerlerindeki bağları, zincirleri indirir atar. O’na îmân eden, O’na kuvvetle tâzîm eyleyen, O’na yardımcı olan ve O’nun nübüvvetiyle beraber indirilen nûru takip eyleyen kimseler, işte felâha erenler onlardır.” (el-A’râf, 156-157)

*****

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Onlar, Allâh’ın kudret ve azametini hakkıyla takdîr edemediler (O’na lâyık tâzîmi göstermediler). Hâlbuki bütün bir Dünya kıyâmet günü O’nun avucunda, gökler âlemi de dürülmüş olarak elinin içindedir. O, (böyle bir azamet ve hâkimiyet sahibi olan Allah), onların ortak koşmalarından yücedir, münezzehtir. Sûr’a üflenir; Allâh’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde kim varsa çarpılıp cansız yere düşer. Sonra ona bir daha üflenir: Bir de bakarsın bütün insanlar, kabirlerinden ayağa kalkmış, etrafa bakınıp duruyorlar.” (ez-Zümer, 67-68)

*****

İbadete lâyık olan yegâne varlık Cenâb-ı Hak’tır. Zira ibadet; saygı, itaat ve tâzim mertebelerinin en yükseğidir. Böyle bir şey ise yalnız Allâh’a yapılır ve yalnız O’nun hakkıdır. Çünkü vücûdu, hayatı ve bunlara âit bütün nîmetleri veren, yalnız Allah Teâlâ’dır. Bu sebeple Allah’tan başkasına secde etmek, haram kılınmıştır.

*****

Hak ve hakîkat adına her fetret devrinden kurtuluşun en mühim vesîlesi, Kur’ân hizmetlerindeki gayretler olmuştur. Bu zamanda bütün ümmetin yeniden silkiniş ve öz benliğine dönüşünü temin edebilecek olan asıl hizmet, Kur’ân-ı Kerîmʼe duyulan ilgi ve alâkaya revaç verebilmektir. Tarihî bir misâl kabilinden şu hakîkati zikredelim ki, maddî ve zâhirî azamet ve ihtişâmın temel sebebi, mâneviyat âlemindeki sır ve hikmetlere riâyettir. Osmanlı’nın hiçbir İslâm devletine nasîb olmayan altı yüz küsur senelik ihtişâmı, asıl mâneviyata verdiği ehemmiyetten kaynaklanmıştır. Osman Gâzi’nin meşhur bir rivâyete göre, misâfir kaldığı bir evde, odada Kur’ân-ı Kerîm bulunması sebebiyle geceleyin ayağını uzatıp yatmaması; Yavuz Sultan Selim Hân’ın mukaddes emânetleri büyük bir tâzîm ile İstanbul’a getirip, kırk hâfız tâyin ederek onların başında asırlarca sürecek bir sûrette kesintisiz olarak Kur’ân-ı Kerîm okutması, Osmanlı Devleti’nin dillere destan büyüklüğünün temel sebeplerindendir.