Tasavvufun İslamiliği ve İslam Literatüründeki Yeri

Tasavvuf

Tasavvufun İslâm literatüründeki yeri nedir? Tasavvufun İslâmîliği nedir? Bir ilmin İslâmî olup olmadığını anlamak için dikkat etmemiz gereken üç esas nedir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Bir ilmin İslâmî olup olmadığını anlamak için önce adına, sonra muhtevâsına, daha sonra da o ilim mensûblarının kendilerini şerîat karşısında hangi noktada gördüklerine bakmak gerekir. Bu üç esâsa göre tasavvufu sırasıyla ele alacak olursak:

1. Tasavvufun adının genellikle ashâb-ı suffanın “suffa”sından, “safvet” ve “sûf” kökünden geldiği kabûl edilir. Bu kelimelerin üçü de İslâmî menşelidir. Tasavvufun kökü olarak “sofia” kelimesinden bahsedilmişse de, bu tevcih gerek sûfîler ve gerekse araştırıcılar tarafından reddedilmiştir. Hattâ birtakım müsteşrikler bile tasavvuf ve sûfî kelimesinin “sofia” kökünden geldiğine karşı çıkmış, bunun yerine yün anlamına gelen “sûf” kökünden geldiği görüşünü benimsemişlerdir.

2. Tasavvufun iki önemli muhtevâsı vardır: Eğitim ve bilgi. Tasavvuf, eğitimde temel olarak benimsediği zikir, tezkiye, tasfiye, rabbânîlik, mücâhede gibi esâslar ve üsve-i hasene/model şahsiyet ilkesiyle bir yaşama biçimidir. Kur’an’da 250’den fazla yerde geçen zikir lâfzı ve bu konudaki emirler, “nefsini tezkiye edenin kurtuluşa ereceğini[1] haber veren âyet; safvete ermiş kalb-i selîm[2] ve rabbânîlik,[3] riyâzat ve mücâhede konusundaki ilâhî emir ve nebevî tavsiyeler, aslında tasavvufî hayâtın Kur’an ve sünnet menşeli olduğunu göstermektedir.

3. Sûfîlerin kendilerini şer’î açıdan hangi noktada gördükleri meselesine gelince ilk sûfîlerden îtibâren meşâyıh, ilimlerinin şerîata bağlılığını sık sık vurgulamışlardır. Nitekim Seriyy Sakatî (ö.257/871): “Tasavvuf, kitap ve sünnetin zâhirine ters bir bâtın ilminden bahsetmez”[4] der. Sehl b. Abdullah Tüsterî (ö.283/896): “Bizim yolumuzun temeli şu yedi şeydir: Allah’ın kitabına sarılmak, Rasûlü’nün sünnetine uymak, helâl lokma, başkalarına eziyet ve yük olmamak, günahlardan kaçınmak, tevbe ve hukuka riâyet etmektir”[5] der. Cüneyd Bağdâdî (ö.298/910) ise: “Bizim bu ilmimiz/tasavvuf kitap ve sünnetle mukayyeddir; yâni onlara bağlıdır”[6] der. Bu tür söz ve uygulamaları çoğaltmak mümkündür. Meseleye bu açıdan bakıldığında da görülen, sûfîlerin ve tasavvufun İslâmî bir yapı içinde olduğudur.

[1].     eş-Şems, 91/9.

[2].     eş-Şuarâ, 26/88-89.

[3].     Âl-i İmrân, 3/79.

[4].     Kuşeyrî, er-Risâle, s. 70.

[5].     Sülemî, Tabakâtu’s-sûfiyye, s. 210.

[6].     Kuşeyrî, er-Risâle, s. 118.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları