Tasavvufta Tezkiye

Tasavvuf

Tezkiye nedir, ne anlama gelir? Ruh nasıl temizlenir? Kısaca tasavvufta tezkiye.

Cenâb-ı Hak buyurur:

“Şüphesiz Allah, içlerinden kendilerine Allâh’ın âyetlerini okuyan, onları tezkiye eden (kötülüklerden ve inkârdan temizleyen), Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle, mü’minlere büyük bir lûtufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar, apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âl-i İmrân, 164)

İç âlemi menfîliklerden temizleyip arındırmak demek olan tezkiyenin başı; küfürden, nifaktan, büyük ve küçük şirkten temizlenmektir.

Zira Cenâb-ı Hakk’ın kullarına emrettiği bâtınî farzların en mühimi, O’nun varlığına ve birliğine îman edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Allâh’a ortak koşmadan ölen, Cennet’e girer; Allâh’a şirk koşarak ölen de Cehennem’i boylar.” (Müslim, Îmân, 151)

İnsanlar önce küfür, nifak ve şirkten temizlenmeli ki kendilerine gelen ilâhî hakîkatleri kabul edebilsinler. Bu, önce yaranın mikrobunu temizleyip sonra merhem sürmek gibidir. Nitekim Mecelle kâidelerinden birinde denildiği gibi; “Def’-i mefâsid, celb-i menâfîden evlâdır.” Yani kötü ve zararlı şeyleri bertaraf etmek, güzel ve faydalı şeyleri kazanmaktan daha öncelikli bir vazifedir. Kelime-i tevhîd de önce “lâ ilâhe” ile başlar. Yani kulu Allah’tan uzaklaştıran her şeyi kalpten nefyedip ardından kalbin o arı-duru zemininde “illâllah” yani “yalnızca Allah vardır” hakîkatini sâbitlemekle tevhid kalbe nakşolur.

Tezkiye de iç âlemi menfîliklerden te­miz­le­yip kö­tü­lük­ler­den ko­ru­duk­tan son­ra, îman, ir­fan, ilim, hik­met, ha­yır­lı duy­gu­lar, gü­zel huy­lar gi­bi tak­vâ has­let­le­riy­le tez­yîn etmektir.

TASAVVUFTA TEZKİYE

Ta­sav­vuf­ta tez­ki­ye, nef­sin is­tek­le­ri­ni asgarîye indirerek onun be­den üze­rin­de­ki hâ­ki­mi­ye­ti­ni kır­mak ve bu sû­ret­le rû­hun hü­küm­ran­lı­ğı­na im­kân sağ­la­mak­tır. Bu da an­cak nef­se kar­şı irâ­de­yi güç­len­di­re­cek olan “ri­yâ­zat” ve “mücâhede” yo­luy­la mümkün olabilir. Yani aşırı isteklerine karşı nefse gem vurup onu istemediği birtakım hizmet, gayret ve fedakârlıklara zorlamakla temin edilebilir.

Nef­si, mut­lak sû­ret­te ber­ta­raf et­mek müm­kün ol­ma­dı­ğı gi­bi, esâsen dînin böyle bir emri de yoktur. Tez­ki­ye, nef­sâ­nî te­mâ­yül­le­rin ilâ­hî hudutlar ve meşrû ölçüler çer­çe­ve­sin­de diz­gin­le­nip ter­bi­ye edil­me­si de­mek­tir.

TEZKİYE NEDİR?

Tezkiye, bütün mânevî kirlerin anası olan dünya ihtirâsından kurtulmayı da ifâde eder.

Tezkiye aynı zamanda artmak ve rûhen tekâmül etmek mânâlarına gelir. Bu mânâ çerçevesinde tezkiye, esâsen mânevî eğitimin bütün seyrini ifâde eder. Cenâb-ı Hak buyurur:

“Ger­çek­ten te­zkiye olan ve Rab­bi­nin is­mi­ni zik­re­dip O’na kul­luk eden kim­se, şüp­he­siz kur­tu­lu­şa er­miş­tir.” (el-A‘lâ, 14-15)

“Nefse ve onu yaratılış maksadına uygun olarak şekillendirip fücûr ve takvâsını (iyilik ve kötülüklerini) ilhâm edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran (maddî ve mânevî kirlerden temizleyen) mutlakâ kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de elbette hüsrâna uğramıştır.” (eş-Şems, 7-10)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Edebiyet Yolculuğu, Erkam Yayınları