Tasavvufta Dört Kapı Üç Makam

Tasavvuf

Tasavvufta "Mârifetullâh" makâmına ulaşmadan evvel geçilmesi gereken "dört kapı" bulunmaktadır. Öğreti olarak bu kapılar birer birer geçilerek hakikate ulaşılır. Tasavvuf îman, İslâm ve ihsân rehberliğinde kat edilecek bir Hak yolculuğudur.

Kur’ân’ın farklı öğretilerinden alınan dört kapı; şeriat, tarikat, marifet, hakikat kapılarıdır.

HZ. MEVLÂNÂ'DAN DÖRT KAPI HİKÂYESİ

Rivâyete göre öğrencilerinden biri Mevlâna'ya sormuş.

- Efendim, bu dört kapı mes'elesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız ?

"Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var. Hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım."

Adam gitmiş birincinin ensesine bir tokat aşketmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlâna'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat aşketmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına

devam etmiş. Öğrenci Mevlâna'ya dönmüş, olanları anlatmış.

"Birinci; şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için tokadı yeyince kalktı. Aynısını sana iâde etti. 

İkinci; tarîkat kapısındadır. Tokadı yeyince o da kalktı tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap." Onun için döndü, yerine oturdu.

Üçüncü; mârifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradan'dan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi âlet etti diye merakından söyle bir dönüp baktı.

Dördüncü; hakikat kapısını da geçmiştir. Iyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile."

TASAVVUFTA ÜÇ MAKAM

Tasavvuf, îman, İslâm ve ihsân rehberliğinde kat edilecek bir Hak yolculuğudur. Bu yolculukta mü’minin vazifesi, Cenâb-ı Hakk’ın esmâ ve sıfatları üzerinde tefekkür ederek, onların gerektirdiği ahlâk ile ahlâklanmaktır.

Bursevî Hazretleri bunu ne güzel îzah buyurur:

“Bilesin ki dînî makamlar üçtür: İslâm, îman ve ihsan

Allâh’ın isimlerini zikretmek de üç türlüdür: İslâm makamında taalluk, îman makamında tahalluk ve ihsan makamında tahakkuk ile.

İslâm makamında taalluk ile Allâh’ın isimlerini zikretmek; sâlikin, bu isimlerden her birinin eserlerinin kendi nefsinde, bedeninde, bütün zerrelerinde, bütün hâl ve hareketlerinde görünmesini istemesidir.

Bütün zuhurâtın, zikrettiği isimlerin hüküm ve eserleri olduğunu görerek, nîmetlere şükretmek ve belâlara sabretmek gibi, her esere uygun karşılığı vermesidir…

Îman makamında tahalluk ile bu isimleri zikretmek; rûhun bu isimlerin mânâ ve hakîkatlerine vâkıf olması ve; “Allâh’ın ahlâkıyla ahlâklanın.” buyruğu gereğince o isimlerin her biriyle ahlâklanmakla olur. Bu takdirde bu isimlerden biriyle ahlâklanan kişi, o ismin aynısı gibi olur. Yani o isimden tecellî eden şeyler, bu kişiden de (istîdâdı nisbetinde) tecellî eder…

İhsan makamında tahakkuk ile Allâh’ın isimlerini zikretmek ise; takvâ ile ve sahip olduğun veya içinde zuhur eden, sonradan olmuşluk mührü vurulmuş bütün sûret ve mânâlardan soyunmak ve hakikî huzur örtülerine bürünmekle olur.” (Rûhu’l-Beyân, VI, 440-441)

Yani ihsan duygusu, her şeyin hakîkatinin ve mutlak varlığın sadece Cenâb-ı Hak olduğunu görüp Allah’tan gayrı bütün varlıkların ve hâdiselerin, izâfî, geçici ve gölge hükmünde olduğunun idrâkine varmaktır. Dâimâ Hakk’ı görürcesine bir kulluk şuurunu kazanmak ve bu hâ­let-i rû­hi­ye­yi kalpte sâ­bit­le­ye­rek şah­si­ye­tin hâ­kim ve ay­rıl­maz bir un­su­ru hâ­li­ne ge­tirerek yaşamaktır. Bu da Allah’ta fânî olan Hak dostlarının kârıdır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 2, Erkam Yayınları, 2012