Tasavvufî Menkıbeler Konusunda Sıkıntılar Var. “Net Bir Tasavvuf Ortaya Konamıyor” Deniliyor. Bu Konuda Siz Neler Söylersiniz?

Tasavvuf

Tasavvufî menkıbeler konusunda sıkıntılar var. “Net bir tasavvuf ortaya konamıyor” deniliyor. Bu konuda siz neler söylersiniz? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Önce menkıbenin ne olduğundan başlayalım. Menkıbe (doğrusu menkabe) övünülecek fazîlet, hüner ve meziyet demektir. Istılâhta ise peygamberler, sahâbîler, târihî şahsiyetler, mezheb imâmları ve sûfîlerin övülecek fazîlet ve meziyetlerini anlatan rivâyetlerdir.

Kur’an’da geçmiş peygamberlere ve ümmetlerine âid birtakım kıssaların yer alması, hadîslerde de böyle rivâyetlerin bulunması “kıssacılık” diye bir mesleğin meydana gelmesini sağlamıştır. Kıssacılara “kussâs” denilir. Halk kıssalardan hoşlandığı için bunlar, vaaz ve irşâdda bir eğitim aracı olarak kullanılmıştır.

Sûfîler başlangıçtan beri peygamber, sahâbî ve ilk devir sûfîlerinin kıssa ve menâkıbını yazılı ve sözlü olarak naklede gelmişlerdir. Bir meslek hâline gelen bu alanda, halk muhayyilesinin de katkılarıyla zaman zaman abartılı rivâyetler de gündeme gelmiş, hattâ zamanla bâzıları işin özünü ve nasîhat değerini ihmâl ederek sâdece kıssa ve menkıbe yazıp nakletmeyi ve olağanüstü birtakım olaylardan bahsetmeyi daha önemli görür olmuştur. Hâlbuki kıssa ve menkıbelerde gâye, okuyan ve dinleyenlere bir mesaj ve öğüt vermektir. Bu gâyeye uygun olarak yazılan ve anlatılan menkıbelerin yararlı olduğunda şüphe yoktur.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları