Tasavvufa Girenin Kurtulacağı Anlayışı Var. Bu Doğru mudur?

Tasavvuf

Tasavvuf erbâbında intisâb edenin kurtulacağı anlayışı var. Bu doğru mudur? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Tasavvuf erbâbının herkesin seyr u sülûke girmesi konusundaki gayretlerinin muhtemel iki sebebi vardır: Birincisi insanda fıtrî olan gayret duygusudur. Çünkü herkes mensûb olduğu sosyal çevreyi sever ve insanların orada yer almasını arzular. İkincisi kendilerinin tarîkat ve tasavvufa girmekle elde ettikleri mânevî hazzı başkalarına da tattırma arzusudur. Çünkü tasavvufî seyr u sülûkte, dînî hayât bir model şahsiyet etrafında toplum atmosferi ve mânevî kontrol mekanizması içinde gerçekleştiğinden bir birliktelik ve paylaşım ortamı doğmaktadır.

Tasavvufî seyr u sülûkte süreklilik ve devamlılık esâstır. Tarîkata girmekle iş bitmez. Adam vardır tarîkata girmiştir, ama tarîkatın ve dînin kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirmediği için mânevî açıdan tarîkata girmeyenlerden daha geridedir. Ancak cemâat arasında bulunan böyle birinin uyarılıp düzeltilme şansı daha fazladır. Kulluk görevleri, gereği gibi yerine getirilmeden hiçbir bağlılık tek başına yetmez. Bâyezîd Bistâmî’nin mürîdlerine: “Bâyezîd’in derisine girseniz bile onun ahlâkıyla ahlâklanmadıkça bir işe yaramaz” sözü bu anlamdadır.

Seyr u sülûk ve intisâb, dünyevî ve uhrevî kurtuluşun tek reçetesi değildir. Çünkü mânevî kurtuluş, son nefese bağlıdır. Son nefeste îmân selâmeti elde etmenin yolu, bu dünyâda istikâmet üzere yaşamak ve takvâya ermektir. İbâdet ve muâmelâtta, ihsân ve ihlâsta devamlılıktır. İnsan bunları hangi sûrette gerçekleştirebiliyorsa ona sımsıkı sarılmalıdır. Sûfîler bu duyguları seyr u sülûk ile gerçekleştirdiklerinden bu konuda ısrârlı davranırlar.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları