Tahrim Suresi 8. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Tahrim Suresi 8. ayeti ne anlatıyor? Tahrim Suresi 8. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Tahrim Suresi 8. Ayetinin Arapçası:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا تُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ تَوْبَةً نَصُوحًاۜ عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللّٰهُ النَّبِيَّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُۚ نُورُهُمْ يَسْعٰى بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَاۚ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Tahrim Suresi 8. Ayetinin Meali (Anlamı):

Ey iman edenler! İçten ve samimi bir tevbe ile Allah’a yöne­lin. Umulur ki Rabbiniz günahlarınızı örter ve sizi içinde ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. O gün Allah Peygamber’i ve onunla berabe­rindeki mü’minleri utandırmayacak, hayal kırıklığına uğratmayacaktır. Onların nurları önlerinde ve sağlarında koşturup yollarını aydınlatır. Onlar da: “Rabbimiz! Nûrumuzu tamamla ve bizi bağışla! Şüphesiz senin her şeye gücün yeter!” diye dua ederler.

Tahrim Suresi 8. Ayetinin Tefsiri:

“Nasûh tevbe”, samimiyetle yapılan, sahibine günahları terk etmesini çokça öğütleyen, böylece onu günahtan kurtaran temiz, hâlis bir tevbedir. “Nasûh” kelimesinin “elbiseyi dikmek” anlamı da vardır. Buna göre “nasûh tevbe”, yırtılan dini buyrukları diken, ruh elbisesinde açılan yırtıkları onaran bir tevbedir. Günahlara bir daha dönmemek üzere yapılan tevbedir. Rivayete göre Hz. Ali, bedevînin birinin istiğfar kelimelerini çabuk çabuk tekrarladığını işitince “Bu sahte bir tevbe!” dedi. Bedevî “Peki gerçek tevbe nasıl olur?” deyince, Ali  (r.a.) “Tevbenin sahih olması için altı şart vardır” buyurdu ve şunları saydı:

İşlenen günahlardan dolayı ciddî mânada pişman olmalı,

Farz olan vazifeleri yerine getirmeli, kaçırdıklarını kaza etmeli,

Üzerinde bulunan hakları, hak sahiplerine geri vermeli,

Eziyet ettiğin ve düşmanlık yaptığın kimselerle özür dileyip helâlleşmeli,

Bir daha günah işlememeye karar vermeli,

Nefsini isyanda büyüttüğün gibi, Allah’a itaatte de eritmeli ve ona günahların tadını tattırdığın gibi ibâdetlerin acısını da tattırmalısın. (Alûsi, Rûhu’l-me‘ânî, XXVIII, 160)

Şâir ne güzel söyler:

“Bir günah eden kişi bin gün âh etmek gerek,

Bin günahım var iken bir gün âhım yok benim.”

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri ilâç yaparken rastladığı bir hekime:

“–Ey hekim! Sende benim hastalığıma da ilâç var mı?” dedi. Hekim:

“–Hastalığın nedir?” diye sorunca Bâyezîd Hazretleri:

“–Günah hastalığı...” cevabını verdi. Hekim ellerini iki yana açarak:

“–Ben günah hastalığının ilâcını bilmem” dedi. O esnâda orada bulunmakta olan meczûb bir genç söze karışıp:

“–Baba, senin hastalığının ilâcını ben biliyorum” dedi. Bâyezîd Hazretleri de sevinçle:

“–Söyle ey delikanlı!” dedi. Halkın meczûb gördüğü, ancak hakîkatte ârif biri olan genç, günah hastalığının ilâcını şöyle tarif etti:

“–On dirhem tevbe kökü ile on dirhem istiğfar yaprağı al! Bunları kalp havanına koy! Tevhîd tokmağı ile döv! İnsaf eleğinden geçir! Gözyaşlarıyla yoğur! Aşk ve nedâmet fırınında pişir! Böylece oluşacak olan macundan her gün beş kaşık al; hastalığından eser kalmaz!..”

Bunları dinleyen Bâyezîd-i Bistâmî, içini çekti ve:

“–Senin gibi âriflere mecnûn diyerek kendilerini akıllı sananlara eyvahlar olsun!..” dedi.

İnsanlara gerçek bir tevbenin ve bunun hayırlı bir sonucu olarak cennetin kapılarını açmak için:

Tahrim Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tahrim Suresi 8. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...