Sünnetin Evrenselliği

NE NEDİR?

Sünnetin evrenselliği ne demektir? Sünnet bütün dünyayı kapsar mı?

İslâm, en son ve en mükemmel din, Hazreti Muhammed de en son peygamberdir. İslam’ın hedef kitlesi belli bir ırk ve belli bir coğrafya ile sınırlı değildir. Dolayısıyla bu dini tebliğ etmekle görevli olan sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in hayat tarzı olan sünnet de evrensel nitelikler taşımaktadır.

Kuran-ı kerimde Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in tebliğinin evrensel niteliği ile ilgili şöyle buyurulmaktadır;

“Ey Muhammed, biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”[1]

De ki, ey insanlar! Ben sizin hepinize göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın elçisiyim[2]

“Biz seni insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmez[3]

Bu âyetler ve konuyla ilgili diğer âyetler, bir taraftan İslâm’ın cihanşümul bir din olduğunu ilân ederken, bir taraftan da Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin evrenselliğini ortaya koymaktadır.

Bu evrensel niteliklerle beraber sünnet, fert ve toplumun sosyal ve kültürel farklılıklarını, imkân ve şartlarını, örf ve adetlerini de gözeterek hayatı düzenleyen prensipler ortaya koymuştur. Sünnetin bu yönü onun yerelliğini ifade ederken, peygamberimizin bununla elde etmek istediği amaç ve vermek istediği mesaj onun evrensel niteliğini gösterir.

Örneğin; Hazreti Peygamberimiz “ümmetime zor geleceğini bilmeseydim onlara her namaz vaktinde dişlerini misvaklamalarını emrederdim” buyurmaktadır. Bu hadiste Hazreti Peygamber efendimiz misvak kullanımını tavsiye etmekle birlikte asıl vurgulamak istediği ağız ve diş temizliğidir. O günkü şartlarda misvak, ağız ve diş temizliğinde en önemli bir araçtı. Ancak daha sonra gelişen hayat şartları neticesinde kullanılan araçlarda değişmiştir. Burada değişmeyen ve evrensel olan husus ise Hazreti Peygamberimizin ağız ve diş temizliğine verdiği önemdir.

Yine peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem “hilali görünce oruç tutun, hilali görünce bayram yapın” buyurmuştur. Bu hadiste ise asıl amaç ramazan ayının başlangıcına dair bir ölçü vermektir. Bunun için hilalin gözle takip edilmesi hususu yerelliği ifade der. Bu gün ayın başlangıç ve bitişlerinin hesaplanmasında daha yeni ve bilimsel yöntemler kullanılmaktadır. Amaç ramazan ayının başlangıç ve bitişinin doğru bir şekilde tespit edilmesidir.

Sünneti evrensel bütünlüğü içinde düşünmek ve onu her hareketimizde çıkış noktası olarak benimsemek, kendi içimizde tatmin edici bir yoruma kavuşturamadığımız sünnet verilerini hemencecik reddedivermekten bizi kurtaracaktır. Hatta onların da geçerli olacağı yöre ve dönemlerin bulunabileceği fikrine ve rahatlığına ulaştıracaktır. Bu ise İslâm kültürü olduğunu belirttiğimiz sünnete dair hiçbir bilgi ve belgenin zâyi olmamasını gerektirir. Hazreti Peygamber bütün hayatı boyunca, söz ve davranışları ile Kur’an’da bildirilen hakikatların izahını yapmıştır. Bu sebeple resûl’e tebliğ, bize de teslimiyet düşmektedir.

Netice itibâriyle bir kere daha vurgulamamız gerekirse, sünnetin temel özelliğini gerçekçilik, evrensellik ve esneklik yani uygulanabilirlik olarak tesbit etmemiz mümkündür. Aslında bunlar, bizzat İslâm’ın temel özellikleridir.

Kıyamete kadar geçerli olan Kur’an ve onun birinci dereceden açıklaması ve uygulama biçimi demek olan sünnet, tüm insanların meselelerine çözüm getirmek ve müslümanlar arasında inanç ve davranış birliğini sağlar. Böyle olunca da sünnetin hayatın gerçeklerini esas alması, insanı tanıması, ona her türlü imkân ve şartta  yaşayabileceği genel prensipleri tedricî olarak öğretmesi, pek tabiîdir. Bu söylediklerimiz, evrenselliğin bir  sonucudur.

Aynı konuda farklı bilgiler ve değişik uygulama imkânları sunan hadislerin, ümmet için tam bir rahmet vesilesi olduğu açıktır. Zira İslâm belli bir yöre veya şehir halkına gelmiş değildir. Eğer öyle olsaydı, daha net ve değişmeyen uygulamalar teklif ederdi. Hâlbuki İslâm, bütün insanlara gelmiş bir dindir. Bu yüzden de getirdiği esasların kıyamete kadar dünyanın her tarafında uygulanabilir olması, kendisine inananların hidâyetlerini temin edebilmesi açısından hayâtî bir zorunluluktur.

[1] Enbiya, 107

[2] A’râf, 158

[3] Sebe, 28