Şümul Ne Demek?

NE NEDİR?

Şümul ne demek? Şümul kelimesinin anlamı nedir? Şümul kelimesine örnek cümleler...

Şümûl: İçi­ne al­ma, kap­la­ma. Âit ol­ma, de­lâ­let et­me anlamlarına gelmektedir.

ŞÜMUL KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Bitkilerin yetişmesindeki nizam ve âhenk de farklı bir azamet tecellîsidir. Meselâ bir çınar ağacı, her yıl milyonlarca tohum üretir. Bunların etrafa dağılması için âdeta tüyden birer paraşütleri olur. Rüzgâr ile bu tohumlar uzak yerlere kadar sürüklenir. Şâyet bir tek çınar ağacından etrafa yayılan tohumların her biri yeni bir çınar olsaydı, kısa bir zaman sonra dünyanın her yeri çınar istilâsına uğrardı. Yani koca dünya bir tek ağaca dar gelirdi. Bu misâli diğer canlılara şümullendirmek de mümkündür.

*****

Bu, başları döndüren ve akılları hayretlere gark eden bir seyahattir. Zamanın buutlarına, mekânın ufuklarına, görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen âlemlerin derinliklerine yapılan bir yolculuktur. Bu seyahatin mesafesi oldukça uzun, alanı son derece geniştir. İnsanın hayâli, bu sahayı tam olarak düşünmekten bile âcizdir. Ancak bu mükemmel tablo, yukarıdaki âyet-i kerîmede birkaç kelime ile son derece titiz, eksiksiz ve şümullü bir şekilde çizilivermiştir. (Seyyid Kutub, Fî Zılâl, II, 1111-1113, [el-En’âm, 59])

*****

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bütün zaman ve mekâna son peygamber olarak gönderilmiş olduğundan, kendisinden evvelki bütün dinler mensûhtur, yâni geçerlilikleri kalmamıştır. Dolayısıyla Allâh’a îmân edip Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e îmân etmemek küfürdür. Bu sebeple bugünkü ehl-i kitâbın dindarları dahî, yukarıdaki âyet-i kerîmenin şümûlü dışındadır.

*****

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Râhip Bahîra ile görüştüğünde ise on iki yaşındaydı. Bahîra’nın yanında çok kısa bir müddet bulunmuş ve çok kısa bir görüşme yapmıştı. Hâl böyleyken ümmî bir çocuğun altı bin küsûr âyeti kısa bir sürede ezberleyip yirmi sekiz sene hâfızasında muhâfaza etmesi ve kırk yaşından sonra bir anda bunları anlatmaya başlaması imkânsızdır. Yine bu şartlar altında İslâm gibi mükemmel ve cihanşümûl bir dîni öğrenip o dînin ibâdet, muâmelât, ukûbât ve ahlâk nizâmını ortaya koymasının imkânsız olduğunu her akl-ı selîm sâhibi kolayca kabûl eder.

*****

Mekke’de nâzil olan bu ilk âyetler, eski âdetlerin cehâletten neş’et ettiğini ve tamâmen bâtıl olduğunu beyân etmektedir. Aynı zamanda cihanşümûl ahlâkî düsturların esaslarını ortaya koymaktadır.

*****

Müslümanların daha evvel hicret edip de hüsn-i kabûl gördükleri Habeşistan, cihânşümûl bir dîn için merkez olabilme şartlarını hâiz değildi. Medîne ise, hem siyâsî hem ticârî bakımdan ve daha birçok yönleriyle İslâm’a merkez olabilecek vasıfta bir şehirdi. Bu yüzden topyekûn hicret, o mübârek beldeye nasîb olacaktı.

*****

Filozoflar, akıllarıyla bâzı hakîkatleri tespit etmişler ve bunlar üzerinden sistemler geliştirmişlerdir. Fakat bu sistemlerin faydasından çok zararı görülmüştür. Ayrıca onların hatâya düştükleri diğer bir husus, insan gerçeğini tek bir temâyül üzerinden îzâha kalkmalarıdır. İnsan realitesine dâir tespit ettikleri bir hakîkati, lâyık olduğu seviyeden daha üstün görerek veya şümullendirerek bütün hayâtî temâyüllerin kendisine bağlı olduğu yegâne temâyül gibi görmüş olmalarıdır. Bunlar “monist” teorilerdir.

*****

Hac, Hazret-i İbrâhim ve Hazret-i İsmâil -aleyhimesselâm-’ın tevekkül ve teslîmiyetinden hisse alabilmektir. İçimizdeki nefs engelini aşmak ve dışımızdaki şeytânî temâyülleri taşlayabilmektir. Sınıf farklılığından sıyrılıp kefen iklîmine girerek Rabb’e ilticâ edebilmektir. Kıyâmetin o dehşetli manzarasının hissiyâtıyla ürpermektir. İslâm dünyâsını oluşturan pek çok yabancı toplulukların bir araya gelmesiyle, müslümanlar arasındaki cihanşümûl îman kardeşliğinin pekiştirilmesidir.