Sofrasında Bir Yetim Olmadan Hiç Yemek Yemedi

Sahabiler

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in terbiyesinde yetişen ashâb-ı kirâm, O’nun cömertlik ve diğergâmlığından da büyük bir nasîb almışlardı. Bugün bizim için en çarpıcı örneklerden biri, İbn-i Ömer Hazretleri’nin, sofrasında bir yetim olmadan yemek yemediği, her sofrasında muhakkak bir yetimin bulunduğu rivâyet edilir.

Câbir -radıyallâhu anh-:

“Muhâcirler ve Ensâr’dan imkân sahibi olup da vakfı bulunmayan bir tek kişi bilmiyorum.” demiştir. (İbnü Kudâme, el-Muğnî, V, 598)

İbn-i Hazm da şöyle der:

“Abdullah bin Ömer, Hazret-i Fâtıma ve diğer sahâbîler -radıyallâhu anhum-, Medîne’de pek çok vakıf bırakmışlardır. Bu husus, güneşten daha açık ve daha meşhur bir meseledir, bunu bilmeyen yoktur.” (M. Abduh Yemânî, Fâtımatü’z-Zehrâ, Beyrut 1996, s. 330)

HİZMETÇİSİNE İKRAM ETTİ

Büyük İslâm kumandanı Hâlid bin Velîd -radıyallâhu anh- da zırhlarını, bütün harp âlet ve edevâtını bile Allah yolunda (cihâd için) vakfetmişti. (Buhârî, Zekât, 49, 33; Cihâd, 89; Müslim, Zekât, 11)

Ubeydullah bin Abbâs -radıyallâhu anhumâ- bir sefere çıkmıştı. Yanında, âzâd etmiş olduğu hizmetçisi vardı. Yolda bir bedevînin evini gördüler. Ubeydullah -radıyallâhu anh- hizmetçisine:

“–Şu eve gitsek nasıl olur? Oraya misâfir olur, geceyi de orada geçiririz.” dedi.

Gittiler. Ubeydullah Hazretleri son derece güzel, şahsiyetli ve vakar sahibi bir kişiydi. Bedevî onu karşısında görünce çok memnun oldu ve duyduğu hayranlıkla hanımına:

“–Bugün bize çok şerefli bir kişi misâfir olarak geldi!” diye seslendi.

Bedevî onları güzelce karşıladı ve hanımının yanına gitti. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:

“–Misâfirlerin için akşam yemeği var mı?”

“–Yok, sadece, sütü sebebiyle küçük kızının hayat kaynağı olan şu koyun var.”

“–O koyunu kesmemiz lâzım!”

“–Kızını öldürecek misin?”

“–Velev kızımız ölecek bile olsa koyunu kesmemiz lâzım!”

Bunun ardından bedevî koyunu ve bıçağı alıp şu recezi söylemeye başladı:

“Ey komşularım, kızımı uyandırmayın! Eğer onu uyandırırsanız hıçkırıklarla ağlar ve bıçağı elimden çekip alır.”

Sonra koyunu kesti. Ondan yemek hazırlayıp Ubeydullah Hazretleri ve hizmetçisine ikrâm etti. Ubeydullah -radıyallâhu anh- bedevînin hanımına söylediklerini ve aralarında geçen konuşmayı işitmişti. Sabaha çıktığında hizmetçisine:

“–Yanında para var mı?” diye sordu. O da:

“–Evet, yol masraflarımızdan geriye kalan beş yüz dinar var.” dedi.

Ubeydullah -radıyallâhu anh-:

“–Onu bedevîye ver!” dedi.

Hizmetçi:

“–Sübhânallah! Ona beş yüz dinar mı veriyorsun?! Hâlbuki o senin için beş dirhemlik bir koyun kesti!” deyince de şu karşılığı verdi:

“–Yazıklar olsun sana! Vallâhi o bizden daha cömerttir! Biz ona sahip olduğumuz malın bir kısmını verdik. O ise bize malının tamamını cömertçe harcadı, bizi kendi tatlı canına ve çocuğuna tercih etti, büyük bir îsârda bulundu.”

Bu hâdise Muâviye’nin kulağına ulaştığında şöyle demiştir:

“–Helâl olsun Ubeydullâh’a! O, kimin oğlu olduğunu ve hangi evde yetiştiğini göstermiştir.” (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, Beyrut 1417, III, 543; İbn-i Asâkir, Târîhu Dımeşk, XXXVII, 483-484)

Ubeydullah -radıyallâhu anh-, Peygamber Efendimiz’in amcası Hazret-i Abbâs’ın oğludur.

Şu hâdise de câlib-i dikkattir:

Allah Rasûlü’nün zevcesi Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-, oruçlu oldukları bir gün bir yoksul gelip kendisinden yiyecek istedi. Hazret-i Âişe’nin evinde bir somundan başka bir şey yoktu. Hizmetçisine:

“–Ekmeği ona ver!” dedi.

Hizmetçi:

“–Akşam iftar edeceğiniz başka bir şey yok!” dedi.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-:

“–Sen ekmeği ona ver.” dedi.

Hizmetçi, hâdisenin devamını şöyle anlatıyor:

Hazret-i Âişe’nin emri üzerine ekmeği o fakire verdim. Akşam olunca birisi bize bir parça pişmiş koyun eti gönderdi. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- beni çağırdı ve:

“–Buyur ye, bu, senin ekmeğinden daha lezzetlidir!” dedi. (Muvatta’, Sadaka, 5)

SOFRASINDA BİR YETİM OLMADAN YEMEK YEMEDİ

İbn-i Ömer Hazretleri’nin, sofrasında bir yetim olmadan yemek yemediği, her sofrasında muhakkak bir yetimin bulunduğu rivâyet edilir. (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 136; Ebû Nuaym, Hilye, I, 299)

Ashâb ve tâbiîn devirlerinde yaşayan Hasan-ı Basrî Hazretleri de şöyle demiştir:

“Müslümanların öyle bir devrinde bulundum ki bir kişi sabahleyin:

«–Ey hâne halkım, aman yetiminize, çevrenizdeki fakirlere ve komşunuza dikkat edin, onlara iyi bakın!» derdi. Bugün ise hayırlılarınız aranızdan çabucak alındı ve siz her gün durmadan ahlâken zayıflıyorsunuz…” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 139)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu, Erkam Yayınları