Silsile-i Şerîfe Neden Gerekli?

İslam Tarihi

İlk asırlarda, kıraat, tefsir, hadis ve fıkıh gibi İslâmî ilimlerde genel olarak bir rivâyet zinciri mecburiyeti vardı. İslâm âlimleri, hadis ve tefsir alanında görüşlerini naklettikleri ashâb-ı kirâm, tâbiîn ve diğer âlimlerin sözleri için, onlardan kendilerine kadar gelen bir silsile ararlardı.

Hattâ bu ilimler kitaplara geçtikten sonra bile günümüze kadar o kitapları okutan hocaların silsileleri kaydedilmiş ve ilmen mûteber sayılmak için bu silsileler gerekli görülmüştür. Günümüzde de bu silsilelere riâyet eden, icâzet alıp veren pek çok âlim mevcuttur.

Aynen bunun gibi tasavvuf ricâli de mânevî tâlim ve terbiyeyi hangi üstaddan aldıklarını, hocalarının hocalarını kaydetmiş ve talebelerine nakletmişlerdir. Bu sâyede insanlar, bu mühim terbiyeyi dâimâ en sağlam ve meşreplerine en uygun yoldan alma imkânı bulmuşlardır.

Maddî ve mânevî bütün ilimlerin korunması, içine yanlışlıkların girmemesi, sâfiyetinin bozulmaması ve zâyî olmaması için bu silsile ve icâzet sistemi zarurî addedilmiştir. Bilhassa İslâmî âdâb ve ahlâk hususunda uzun tecrübeler neticesinde elde edilmiş usûl ve erkânın muhâfazası için çok daha titiz davranılmış, bunun icâzetli ve ehil kimseler silsilesiyle gelecek nesillere sahih bir sûrette intikâli şart koşulmuştur.

Zira silsile yoluyla gelen ve belli bir usûle tâbî olan icâzetnâmeler, liyâkati temin ederek, müteşeyyihliğe, yani kâmil bir şeyh olmadığı hâlde öyle görünme sahtekârlığına mânî olmaktadır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları