Şeyh Efendinin Son Nefes Endişesi

Hikâyeler

Kelâmî Dergâhı postnişîni Muhammed Esâd Erbilî Hazretlerine bağlanmak isteyen bir müderrisin Es’âd Efendi ile arasında geçen ibretlik hadise...

Süleymâniye Medresesi’nden emekli Hadis müderrisi Salih Efendi, ömrünün son demlerinde tasavvuftan da nasib almak ister.

Allah’ın kaderde tâyin ettiği mürşidini aramaya koyulur. İstanbul’daki tüm sûfî simalarla görüşür, sonunda Kelâmî Dergâhı postnişîni Muhammed Esâd Erbilî hazretlerinde karar kılar. Yanına varıp elini öper ve ona:

“Araştırdım ve gördüm ki, devrimizin en büyük kutbu, en büyük gavsi sizsiniz” der.

Şeyh Es’ad Erbîlî (ks) ona:

“Hocaefendi, bize kutubluk verilirken yanımızda değildiniz. Dolayısıyla bilmiyorsunuz. Biz, aslında kutub falan değiliz. Sizin hüsn-i zannınıza göre şeyhiz ve kutubuz” cevabını vererek, müderrise şu soruyu yöneltir:

“Hocaefendi! Söyleyin Peygamber Efendimiz (sav)’den sonra bu ümmetin en büyüğü kimdir?”

“Hz. Ebû Bekir Sıddîk (ra).”

“Peki, hocaefendi! Hz. Ebû Bekir’e son nefeste imanla ölme garantisi, hayatta iken verildi mi?”

“Hayır, zira Peygamberlerin dışında hiçbir ferde, son nefeste imanla ölme garantisi verilmemiştir.

Es’âd Efendi hazretleri (ks) bunun üzerine der ki:

“Bu ümmetin en büyüğüne bile imanla ölme garantisi verilmemiş iken, bu âcizin son nefeste durumu ne ola ki? Bizim sonumuz ne olacak? Yıllardır bu havf (korku) ile yaşıyoruz. Acaba imanla ölebilecek miyiz? Nerede kaldı şeyhlik, nerde kaldı kutubluk, son nefeste iman, son nefeste iman.”

Kaynak: Mustafa Eriş, Mahmud Sami Efendiden Hatıralar I, Erkam Yayınları