Selimiye Camii'nin Minarelerindeki Muhteşem Mimari

Osmanlı Tarihi

Mimar Sinan'ın ustalık eserim dediği Selimiye Camii'ndeki minareler, bir mimari harikası olma özelliğiyle dikkat çekiyor.

Mîmarbaşı Koca Sinan, Kıbrıs fethine bir şükran nişânesi olarak Se­lim Hân’ın kendisinden istediği bu son şâheserini Edirne’nin ufkuna erişilmez bir dehâ ile yerleştirmiştir.

Nitekim Edirne’nin neresinden şehre gi­ri­lirse girilsin, gözleri ilk önce haşmet ve zarâfet âbidesi Selimiye karşılar. İnce ve zarif minâreleri ziyâretçilerini şaşırtır. O eşsiz minâreler, çeşitli yönlerden ikili, üçlü, nihâyet dörtlü görünürler. Onun bu manzarasını seyreden şâir, şöyle demekten kendini alamaz:

İşte târih, işte batıyla doğu…

Görenler göstersin böyle bir kuğu!

Bu mükemmelliğe ilâveten Koca Sinan’ın, kalem gibi minârelere, her birinden bir kişinin diğerlerini görmeden rahatça çıkabilecekleri şekilde üçer yol sığdırması ise, ayrı bir sanat hârikasıdır. Üstelik bu şekildeki üçer yollu iki minârede ilk merdiven yalnız ilk şerefeye, ikinci merdiven ilk ve orta şerefeye, üçüncü merdivense, her üç şerefeye çıkmaktadır.

Ayrıca mîmarbaşının, o incecik minâreleri göklere doğru o derecede uzatabilmesi de, ayrı bir dehâdır. Onun bu husustaki inceliğini ilk anda bâzı kalfalar anlayamamış ve:

“–Ey koca üstâd! Minârelerinin bu kadar uzun olmasına ne gerek var?” demişlerdi.

Buna karşılık Koca Sinan’ın:

“–Bu topraklara düşman giremeyecektir; girse de duramayacaktır! Çünkü bu minâreler, kıyâmete dek: «Bu ülke Müslüman Türklerindir!» diye Arş’a kadar haykıracaktır!..” cevâbını vermesi, ne kadar ibretli ve mânidardır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları