Seleme Bin Ekva (r.a.) Kimdir?

KİM KİMDİR?

 Seleme Bin Ekvâ radıyallahu anh sayılı Arap okçularından... Sahabe arasında şecaat ve cesareti ile şöhret kazanmış bir yiğit... Ok ve mızrak atışıyle, ata binişiyle usta bir süvari... Yaya olarak düşmanı takip eden piyadelerin kahramanı...

Seleme Bin Ekvâ, hicretin 6. senesinden önce İslâm'la şereflendi. Çoluk çocuğunu Mekke'de bırakıp Medine'ye hicret etti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den aldığı nurla gönlünü yıkadı ve orada hiçbir şirk kalıntısı bırakmadı. İslâm'a ihlâsla sarıldı. Kahramanlıkta, cömertlikte, hayır işlerde yarışan bir cihat eri oldu.

RIDVAN BİATI NASIL OLDU?

Seleme (r.a.) Medine'ye geldikten sonra bütün gazvelere katıldı. İlk önce Hudeybiye gazvesine iştirak etti. Bu gazvede cesaret ve şecaatiyle kendini gösterdi. İslâm tarihinde mühim bir yeri olan Rıdvan biati de bu gazvede gerçekleşti. Seleme (r.a.), burada Efendimize iki defa bey'at etti. Bu tarihi hadise şöyle oldu:

"Sevgili Peygamberimiz ve ashabı hicretin altıncı yılında Kâbe'yi ziyaret maksadıyla yola çıkmıştı. Kureyş buna engel oldu. Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz onlara, savaşmaya değil ziyarete geldiğini Umre yapmak istediklerini haber vermek üzere Osman İbni Affan (r.a.)'ı gönderdi. Kureyşliler Osman (r.a.)'a:"İstersen sen beyti tavâf et fakat hepinizin girmesine yol yok" dediler. Hz. Osman (r.a.) da: "Resûlullah (s.a.) tavaf etmedikçe ben tavaf edemem." dedi. Bunun üzerine Osman (r.a.)'ı tutuklayıp göz hapsine aldılar. Dönüşü gecikince ashap telâşa düştü. Bu arada onun öldürüldüğü haberi yayıldı. Bunun üzerine İki Cihan Güneşi Efendimiz: "O kavimle çarpışmadan gitmeyiz." buyurdu. Sahabeden ölünceye kadar savaşmak ve kaçmamak üzere bey'at aldı. Ashap teker teker gelip bey'at ettiler. Seleme (r.a.) kendi biatini şöyle anlatıyor:"Ben Resûlullah'a ağacın altında bey'at ettim. Ölünceye kadar savaşmak ve kaçmamak üzere. Sonra bir kenara çekildim seyrediyordum. Bey'at edenler azalınca Resûl-i Ekrem (s.a.) bana: "Seleme! Sana ne oluyor da bey'at etmiyorsun?" dedi. Ben de: Ya Resûlallah bey'at ettim, dedim. "Yine bey'at et!" buyurdu. Tekrar koştum bey'at ettim."

Muhtelif vesilelerle üç kere bey'at eden Seleme (r.a.) Resûlullah (s.a.) ile birlikte yedi gazveye katıldı. O, piyadelerin kahramanı idi. Nerde biri gözetlenecekse onu gözler, nerde biri takib edilecekse onu takib eder yakalardı. Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz Hudeybiye dönüşünde konaklarken Seleme'ye gözcülük vazifesi vermişti.

PİYADELERİN EN HAYIRLISI

O, ok ve mızrak atmakta da ustaydı. Onun savaş tekniği bugünkü gerilla savaşlarındaki usûle benzerdi. Düşmanı kendisine saldırdığında onun önünden çekilir, düşman geri çekildiğinde veya dinlenmek üzere durduğunda süratle ona saldırırdı. O, bu usûlle Zû Kared gazvesinde ve bazı seriyyelerde düşman kuvvetlerini tek başına püskürtmeyi başardı. Onun şecaat ve kahramanlığı Zû Kared gazvesinde daha bâriz bir şekilde görüldü. Şöyle ki:

"Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimizin sağmal ve doğurmaları yaklaşmış yirmi devesi Gâbe-Zû Kared mevkiinde otlatılıyordu. Burası Gatafan kabilesinin mıntıkası idi. Seleme (r.a.)sabahları erkenden, develerin sütlerini Efendimize getirmek üzre atla buraya gelirdi. Bir gün Gabe dağının eteklerine vardığında Abdurrahman İbni Avf (r.a.)'ın kölesi onu gördü ve koşarak yanına geldi. Çok heyecanlıydı. Kendisi anlatıyor: Ne oldu sana? dedim. O da:Resûlullah (s.a.)'in çobanı Zerr şehit edildi, develeri de götürüldü! dedi. Kim götürdü diye sordum. Gatafanoğulları dedi. Bu hadiseden çok müteessir oldum. Hiç vakit kaybetmeden, derhal Medine'ye haber ulaştırdım. Yardımcı kuvvet gönderilmesini istedim. Kendim de tek başıma Gatafanoğullarının peşini takib ettim. Süratle onlara yetiştim. Hemen yayıma ok yerleştirip onlara ok yağdırmaya başladım. Okları atarken de: "Ben Ekvâ'ın oğluyum! Bugün alçakların öleceği gündür!" diyor onları oyalıyordum. Vallahi onlara, durmadan ok atıyor ve onları öldürüyordum. Bana yönelip de öldürmediğim hiçbir atlı yoktu. Dağ yolu daraldı.Müşrikler boğazın dar geçidindeyken ok yetişmez oldu. Dağın üzerine çıktım onlara tekrar atmaya başladım. Baskıncı müşrikler güneş batmadan önce Zû Kared denilen sulu bir vadiye saptılar. Çok susamışlardı. Su içmek istediler. Onları orada da tedirgin edip uzaklaştırdım. Bu arada Resûlullah (s.a.) sahabileriyle yetişti. Onlarla birlikte peşlerini takibe başladım. Yaya olarak tek başıma baskıncılara o kadar yaklaşmıştım ki; ashap ordusunu arkamda göremiyordum. Sabahtan akşama kadar kaçmaktan yorulan müşrikler beni arkalarında görünce çok şaşırdılar. Nihayet develeri bırakarak kaçmak zorunda kaldılar." İşte o gün Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz ashabına: "Süvârilerin en iyisi Ebû Katâde, piyâdelerin en hayırlısı Seleme İbni Ekvâ'dır" buyurdu.

Seleme (r.a.)'ın kahramanlıkları her gazvede görülürdü. Sakîf ve Hevâzin gazvelerinde bir adam İslâm ordugâhına gelmiş işbirliği yapmayı teklif ediyordu. Sonra sıvışıp gittiği anlaşıldı. Seleme onu takip etti ve yakalanacağı sırada vuruşarak onu öldürdü. Devesini, silâhını eşyasını alıp getirdi. Hadise Resûl-i Ekrem Efendimize arzedilince alınan ganimetlerin hepsinin Seleme'ye ait olduğunu söyledi ve onu bu şekilde taltif buyurdu.

O, Hz. Ebû Bekir (r.a.)'ın başkanlığında Beni Kilab seriyyesinde de bulundu. Tek başına yedi aileyi dağıtan Seleme (r.a.) çoluk-çocuk, kadın-erkek hepsini toplayıp esir alarak getirdi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) kadın ve çocukları niçin getirdin deyince müslüman esirlerin kurtarılması için dedi. Müşriklerle anlaşma yapıldı ve onlar da serbest bırakıldı.

O, cömertlikte de kahramandı. Allah için istendiğinde, olduğundan daha fazla verirdi. Halk onun bu özelliğini bildiği için; "Allah rızası için senden istiyorum." derdi. Seleme (r.a.) da "Allah rızası için istemeyen ne için ister ki?" diye onların gönüllerini hoş eylerdi. Tanımadıklarına bile ikramda bulunurdu. Kendisinden bir şey isteyen kimseyi reddetmezdi. Herkese de böyle öğüt verirdi

Seleme Bin Ekvâ (r.a.) hadis rivayet etti. Hz. Osman (r.a.)'ın şehadetinden sonra Rebeze'ye yerleşti. Hicretin 74. yılında Medine'ye ziyaret için geldiğinde vefat etti ve sevgilisinin toprağına defnedildi. Rabbimizden şefaatlerini niyaz ederiz. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1997 - Ekim, Sayı: 140, Sayfa: 026