Salihlerle Beraber Olan Salihleşir

Menkıbeler

Mevlânâ'nın Mesnevi'sinden iki mısra ve açıklama... Mesnevî: “Gülün tarâveti (tazeliği) bozulup, gül bahçesi hazân mevsimine girince, artık bülbülün hoş nağmeleri ve feryatları işitilmez olur.” (c.1, 29)

İnsanın insanla muhabbeti ve bu muhabbetin meyvesi olan âşıkâne sohbet de gül ve bülbülün mâcerâsına benzer. İnsanlardan ekseriya, muhatabın istidad ve rûhî taleplerine uygun söz ve fikirler sâdır olur. Konuşan kalptir, dil sanki kalbin tercümânıdır. İfâdeler, âdetâ yanık bir ney nağmesidir. Dinleyense onu üfleyen bir neyzen… O neyi üfleyen acemiyse, o meclis hazan mevsimine girmiş bir gül bahçesine benzer.

Mesnevî: “Kendi fânî varlığından uzaklaşıp nefsanî benliğinden kurtulmuş olanlara, yani ölümsüzlere muhatab olan ve bağlanan kişi ne bahtiyardır. Yazıklar olsun, o diriye ki, ölü ile oturmuş, ve kendisi de mânen ölmüştür.” (c.1, 1513)

Cenab-ı Hak, “Ey îmân edenler! Allâh’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun!” (et-Tevbe, 119) buyurmaktadır. Gerçek saadet, Hak dostlarının gönlünden sâdır olan feyz ve ruhâniyete muhatab olup güzel ahlâkla mücehhez hâle gelmekle mümkündür. Zîrâ onların bu güzel hâli, beraberliği icab ettiren muhabbet sayesinde gönülden gönüle sirâyet eder ve insanı olgunlaştırır. Ashâb-ı kirâm buna ne güzel bir misaldir. Geçmişleri vahşetle dolu, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen, hak ve hukuk tanımayan bu câhiliye insanları, Peygamber Efendimize muhabbet ve ona yakınlık sayesinde ahlak ve faziletin zirvelerine yükselmişlerdir. Allâh dostları da derece derece hep aynı durumdadırlar.

Mevlânâ’nın diliyle âdeta şöyle ifade edilmektedir:

“Ey dost!.. Peygamber Efendimize yetişip de aynı istifadeyi sağlayamadım diye üzülme!.. O mübârek varlığın vârisi olan sâdıklarla beraber ol, aynı nasipten istidâd ve iştihân kadar rızıklanırsın.”

En büyük beşerî felâket ise “…Zâlimler topluluğu ile oturma!” (el-En’âm, 68) emrine ters hareket ederek nefsânî arzularının sultası altında yaşayan kimselerle beraber olmaktır. Böylelerine muhabbet ise her türlü menfîliğin kalpten kalbe in’ikasıyla müthiş bir hüsran sebebi olur.

Dâima sâlihlerle beraber olan, sâlihleşir; zâlimlerle beraber olan da zâlimleşerek onların zulüm ve cürüm ortağı olurlar. Mevlânâ, bu hakikati başka bir yerde şu mısralarla açıklar:

“Mânâ ehli ile düş kalk da, onlardan hem lutuflar, ihsanlar elde et, hem de mânevî güç kazan, ilâhî muhabbetle genç, zinde ve dinç kal.

Şu, ten içinde bulunan rûh, mânâdan, aşktan habersiz ise, o, kın içindeki tahta kılıç gibidir. O tahta kılıç, kınında bulundukça, görünüşte kıymetli, işe yarar sanılır; kınından sıyrılıp dışarı çıkınca, ancak yanmaya yarar.

Eğer o tahtadan ise, git, başka bir kılıç ara. Eğer elmastan ise, sevinerek, iştahla ileri atıl. Elmas kılıç, velilerin silâhlığındadır. Onları görmek size kimyadır. Mânevî güçtür.

Sen, kaskatı bir taş veya mermer parçası olsan dahî, bir gönül sahibine erişebilirsen, işte o zaman cevher, yani zümrüd, pırlanta, elmas olursun. Temiz erlerin sevgisini gönlüne yerleştir. Âriflerin muhabbetinden başka bir şeye gönül verme.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları