Saliha Kadının Özellikleri

HANIMCA

Sâliha kadının alâmetleri; güzelliğinin Allah korkusu, zenginliğinin kanaat, süs ve ziynetinin iffet olmasıdır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hazret-i Âişe-radıyallâhu anhâ-’nın ablası Esmâ’nın ince bir elbise giydiğini görünce başını çevirmiş ve:

“–Esmâ! Bülûğa erdikten sonra kadınların, -yüzüne ve eline işaret ederek- şu ve şundan başka bir yerinin görülmesi doğru olmaz!” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Libâs, 31/4104)

TESETTÜRE KÜÇÜK YAŞLARDA EHEMMİYET VERİLMELİ

Günümüzde küçük yaşlardaki kızlarımızın da giyim kuşamlarına dikkat etmek büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Zira darb-ı meselde ifâde edildiği gibi; “Ağaç yaşken eğilir.” Bu sebeple “Henüz yaşı küçüktür” denilerek âdâba uygun olmayan giyim-kuşam ve davranışlar, aslâ göz ardı edilmemelidir. Zira bunlar zaman içinde alışkanlık hâlini alır. Daha sonra o yanlışlardan kurtulmak da çok zor olur.

YALNIZ KALDIĞINDA BİLE HAYÂ EDEN KİŞİLER

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün zekât olarak toplanan koyunların yanına gitmişti. Koyunların yanında, onlara bakmak üzere ücret mukâbili tutulmuş olan bir çoban bulunuyordu. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çobanın orada yarı çıplak vaziyette dolaştığını görünce hemen yanına çağırdı ve:

“‒Bizim için kaç gün çalıştın, bizde ne kadar alacağın var?!” diye sordu.

(Peygamber Efendimiz’in bu suâli üzerine) işten uzaklaştırılacağını anlayan çoban, büyük bir endişe içerisinde:

“‒Niçin yâ Rasûlâllah? Yoksa hayvanların bakımını ve gözetimini güzel yapamıyor muyum?” diye sordu.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise, (îmandan bir şûbe olan hayâ hakkındaki hassâsiyetini şu sözleriyle ifâde etti):

“‒Hayır, ondan değil! Lâkin ben, aramızda çalışan insanların yalnız kaldıklarında bile, Allah Teâlâ’dan hayâ eden kişiler olmasını arzu ediyorum! Yalnız kaldığında Allah Teâlâ’dan hayâ etmeyen kişinin yaptığı işi istemiyorum! (Bkz. Beyhakî, Şuab, X, 196/7370; Mervezî, Tâzîmü Kadri’s-Salâh, II, 836)

HAYÂNIN EKSİKLİĞİ KULU HELÂKE SÜRÜKLER

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde hayâ eksikliğinin kulu nasıl helâke sürüklediğini şöyle beyan etmişlerdir:

“Azîz ve Celîl olan Allah, bir kuldan nefret edince ondan hayâyı çekip alır. Hayâyı ondan çekip alınca da onunla sadece nefret edilen kişiler karşılaşır. Sonra ondan emanet vasfını çekip alır. Ondan emanet vasfını çekip alınca rahmetini de çekip alır. Rahmetini ondan çekip aldığı zaman, İslâm bağını da ondan söküp almış olur. İslâm bağını ondan aldığı zaman, artık onunla azgın şeytandan başkası karşılaşmaz. (Süyûtî, el-Câmiu’l-Kebîr, 1/31; Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 7734)

EN BÜYÜK CEZA

Mâlik bin Dinar Hazretleri’nin şu sözleri ne kadar dikkat çekicidir:

“Allah Teâlâ bir kalbi, kendisinden hayâyı gidermekle cezalandırdığı kadar hiçbir şeyle cezalandırmamıştır.”

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Cenâb-ı Hakk’a şöyle ilticâ ederdi:

“Allâh’ım! Sen’den hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim!” (Müslim, Zikir, 72)

SÂLİHA KADININ ALÂMETLERİ

Sâliha kadının alâmetleri;

  • Güzelliğinin Allah korkusu,
  • Zenginliğinin kanaat,
  • Süs ve ziynetinin iffet olmasıdır.

HAYÂSI GİDENİN KALBİ ÖLÜR

Hayâ ve iffet, insanı ahlâka aykırı her türlü fenâlıktan koruyan ve onu kötülüklerden ayıran bir perdedir. O perdeyi yırtan bir kimse, günah bataklığında boğularak perişan olmayı peşinen kabûl etmiş demektir. Zira Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın buyurduğu gibi; “Hayâsı gidenin kalbi ölür.” Zâhiren canlı, lâkin mânen ölmüş bir kalp ile de Cenâb-ı Hakk’a yaklaşmak aslâ mümkün değildir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Şebnem DergisiYıl: 2015 Ay: Ekim Sayı: 128