Sâliha Anne Nasıl Olunur?

HANIMCA

Sâliha bir anne olmanın yolu nereden geçiyor? Bu yazıda, anneliği sadece doğurmak değil; imanla, takvayla ve fıtratla yoğrulmuş bir sorumluluk olarak ele alan hakiki anneliğin izlerini süreceğiz.

Hep deriz ya hani, önemli olan doğurmak değil, annelik yapabilmek!.. Merhamet etmek, koruyup kollayıp yetiştirebilmek... Mü’min kimliğimizi zemin yaparsak bu ifadeye, şunu da eklememiz gerekir: Önemli olan “sâliha bir anne” olabilmek. Evet, Allah katında en değerli annelik budur hiç şüphesiz.

SALİHA ANNE NASIL OLUR?

Peki, nedir sâliha annelik? Nasıl sâliha anne olunabilir? Hani şu “cennetle müjdelenen annelik” hangi anneliktir? Çok öz bir ifadeyle, yavrularının dünyasını îmâra çalıştığından daha fazla, ukbâsı yani âhireti için gayret eden annedir sâliha anne...

Becerse de, beceremese de aklında, gönlünde sürekli yavrusunun sonsuz hayattaki istikbâli vardır. Gönlü sürekli duâda, âzâları bu gâye için çırpınıştadır.

Başlangıç noktamız ne? Biz “kadın” olmayı anlayamadan ya da hissedemeden “anne” olmayı anlayabilecek miydik? Kadın olmak demek, “fıtrat” demek çünkü... Gönlümüz veya kirletilmiş düşünce dünyamız, kadın olmaya dair birçok şeyi “aşağılarken”; kadınlık/annelik hislerimizi ve hassâsiyetimizi ne kadar koruyabiliyoruz?

O hâlde sâliha anneyi anlayabilmenin ilk adımı sâliha kadın olmayı anlamaktan, hattâ onu her zerremize nakşetmekten geçiyor öncelikle… Zira pek çok bilgiyi duymamıza rağmen söylenenleri tam olarak idrâk edemediğimiz, öğrendiklerimizi kâmil bir şahsiyet hâline getiremediğimiz, farklı bir devirde yaşıyoruz.

Ama şunu rahatlıkla ifade edebiliriz; Allâh’ın önem verdiği şeyleri kendi hayatı açısından önemli gören ve ancak bunları ilk sıraya koyan bir kul, gerçek mânâda sâlih veya sâliha olabilir. Aksi vaziyet, kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir.

Sâliha Kadın

Peki, kimdir sâliha kadın? Allâh’ın emir ve yasakları konusunda gönlü hassas, ahlâkı güzel olandır. Böyle bir hanımefendinin evinde nûrânî feyz ve bereket/enerji çok, şeytânî enerji ise azdır. Çünkü namaz, evinin baş tâcıdır. Kur’ân ve zikirsiz nefes dahî alınmaz, neredeyse... Şahsiyetinin, sözünün, sohbetinin ve insanlarla münâsebetlerinin her bir zerresinde İslâm kokar. Böyle bir evde çocukların oyun arkadaşları meleklerdir. Hadîs-i şerîfle sabit değil midir ki, meleklerin kötü ahlâklı ve günahkâr insanlardan uzaklaştığı; zikir ve sohbet meclislerinde, ibadet hâllerinde insanlarla beraber olduğu…

İbn-i Kayyım el-Cevziyye, “Kalplerin İlâcı” adlı kitabında şöyle der:

“Kul, Allâh’a karşı bir mâsiyet işlediği zaman melek, kuldan o masiyet miktarınca uzak kalır. O kadar ki, sadece bir tek yalan sebebiyle bile melek o kuldan çok uzak bir mesafeye gidebilmektedir. Bir rivâyette şöyle denir:

«Kul yalan söylediği zaman melek, kötü kokusundan ötürü ondan bir mil kadar uzaklaşır.» (Tirmizî, Birr, 46/1972)”

Meleğin insandan uzaklaşması, tek bir yalan sebebiyle bu kadarsa, daha büyük, daha fecî bir günah işlediğinde ne kadar uzaklaşmaktadır kim bilir...

Zikirsizlik, şükürsüzlük, ibadetsizlik, günahlar, boş işler, sürekli dünyalık endişeler vs. ile evimizi şeytanın karargâhı hâline getirirsek; elbette bundan çocuklarımız da muzdarip olacaktır. Şeytanın at koşturduğu bir evde, bu kötü enerjiden çocukların şahsiyetlerinin etkilenmemesi düşünülemez.

Öyleyse zihnimizden geçen düşüncelere bile şekil vermek îcab eder. Zira biz o evin yemeğini yaparken yavrularımızı iç dünyamızdaki düşüncelerle yoğurduğumuzu da unutmamalıyız. Her an gönlümüzün frekansına dikkat etmek zorundayız. Öfke, kin, dünyalık, gıybet, gam ve keder ile pişen yemekler, rûha şifâ olmaz! Aksine hem rûha hem bedene yük olur sadece… Velhâsıl sâliha anne demek; evini meleklerle dolduran, şeytanın yaklaşmaya korktuğu, yalnızca Rabbine sığınıp O’na güvenen kadın demektir.

Bir de Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sâliha hanım târifine bir bakalım:

“Kişinin sahip olduğu en kıymetli hazineyi size haber vereyim mi? O, sâliha kadındır. Öyle ki, yüzüne baktığı zaman kocasını sevindirir, emrettiğinde itaat eder, yanında olmadığı zaman kocasının haklarını korur.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 5)

Konuyla ilgili Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde geçen diğer bir hadîs-i şerîf şöyledir: Hadisin râvîlerinden Huseyn bin Mihsan, halasının şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Bir iş için Peygamber Efendimiz’e gelmiştim. İşimi hâlledince Allah Rasûlü:

“-Kocan hayatta mı?” diye sordu. Ben:

“-Evet, yâ Rasûlallah!” dedim. Buyurdular ki:

“-Onunla aran nasıl?”

“-Aram çok iyi, ey Allâh’ın Rasûlü! Âciz kaldığım hizmetler dışında bütün gücümü kullanarak üzerime düşen vazifeleri yapmaya çalışıyorum.”

Rasûlullah Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Böyle yapmaya devam et; çünkü o senin ya cennetin ya cehennemindir.” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI/419)

Yine bir gün kadınlar, zihinlerini meşgul eden bir meseleyi öğrenmesi için Hazret-i Esmâ’yı temsilci seçtiler. Ondan Peygamberimize gidip bazı meseleleri dile getirmesi ricâsında bulundular. Peygamber Efendimizin huzuruna giren Esmâ -radıyallâhu anhâ-, kendisine konuşmak için müsaade verilince:

“-Anam babam Size fedâ olsun, ey Allâh’ın Rasûlü!” diyerek O’na olan hürmet ve muhabbetini ifade ettikten sonra, sözlerine şöyle devam etti:

“-Ben, bazı kadınların size gönderdiği temsilciyim. Şüphe yok ki, Cenâb-ı Hak Sizi erkek ve kadınların hepsine peygamber göndermiş, biz de Sana ve Senin Rabbine îman etmişizdir. Biz kadınlar, evlerimizde oturmakta, beylerimizin meşrû isteklerini yerine getirmekteyiz. Erkekler ise, Cuma namazı kılmak ve cemaate devam etmek, hastaları ziyaret ve cenazelere katılmak sûretiyle, tekrar tekrar hacca gitmekle bizden üstün kılındılar. Bu sayılanlardan daha faziletlisi de Allah yolunda cihad etmektir. Bir erkek, hac veya umre için yahut cihad maksadıyla yola çıktığı vakit, biz onların mallarını korur, elbiselerini temizler ve dikeriz. Çocuklarını büyütürüz. Bütün bu hizmetlerimizle biz, erkeklerin kazandığı hayra ortak olacak mıyız?”

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Esmâ’nın konuşmasını dikkatle dinledikten sonra yanındaki sahabîlere:

“-Siz dînî bir suâl soran kadınlar içerisinde bundan daha güzel konuşan birini işittiniz mi?” buyurarak, onun zekâsını ve açık ifadesini takdir etti. Sonra da onun şahsında bütün mü’min kadınlara şu müjdeyi verdi:

“-Ey kadın, dinle ve temsilcisi olarak geldiğin kadınlara da anlat! Eğer bir kadın, kocasıyla iyi geçinir ve onun rızâsını kazanırsa, bu saydığın fazîletli amellerin hepsinde aynı sevâbı elde eder.” (Beyhakî, Şu‘abü’l-Îman, VI, 421; Heysemî, IV, 305; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, VII, 19)

Biz bu hadîs-i şerîflere bakıp ne göreceğiz? Eğer âhiret odaklı düşünebilirsek anlayabiliriz mevzuyu; dünya penceresinden bakarak değil… Bir kadın helâl dairede ne ile meşgul olursa olsun, önceliği evi olmadıkça sâlihalık kısmında hep bir hasar olacaktır. Çünkü Allâh’ın kadına bolca mükâfât verdiği en önemli alanlar, hanımlığı ve anneliğidir.

Farz ibadetler dışındaki hiçbir fazilet, bu derece kâr getirmeyecektir âhirete dair... Biz 1 puan alacağımız yerlerde ömür çürütürken, 100 puan alacağımız alanları nasıl değersiz ve önemsiz görebiliriz? Belki de asıl madeni, yüz kilo altın çıkacak yeri boş verip, birkaç gram altınla oyalanmaktan farksız değil yaptığımız...

Bizler Allâh’ın önemsediğini öne almak zorundayız. Evet, günümüzde eşe hizmet etmek, evine hizmet etmek ve annelik yeterince aşağılandı. Ama’larla başlayan bir sürü sebeplerimiz var artık!.. Çünkü önemli meselelerdi bunlar... Önemsiz görülmeleri, değersiz kabul edilmeleri gerekiyordu ki hem aileler ve hem de nesiller hasar görsün. Bazı insanların yaptıkları çirkinlikler yüzünden Allâh’ın koyduğu düzeni bozamayız. Bozarsak, asıl bozulacak olanın kendimiz olduğunu unutmamalıyız.

Sahâbe zamanında künyeler, annelik üzerindendi. “Ümmü” diye başlayan künyeler vardı. Şimdi ise künyeler, meşgul olduğumuz meslekler… Aradaki farkın bize çok şey anlatması gerekiyor. Çünkü insan, en çok neyi önemser ve öne alırsa hayatında, o konudaki hassâsiyeti ve duyguları gelişir. Duâları o yönde olur, gönlünden ve zihninden geçenlerin çoğunluğunu onlar oluşturur. Ve elbette ki kaderi de buna göre şekillenir.

Sâliha Bir Kadın Olmak Demek

Sâliha bir kadın olmak demek, Allah katında değerli olmak demek. Aynı zamanda fıtratı yaşamak demek. Fıtratı yaşamak ise, gönül ferahlığı demek, gönül genişliği demek... Dünyada cennet demek.

Eşlerinin olumlu taraflarını görüp onlardan memnun olmaya, onlara tebessümle muâmele etmeye, beğenmeye ve beğenilmeye, arzulamaya ve arzulanmaya her şeyden önce kadınların bizzat kendilerinin ihtiyacı var. Çarkı bozmuş olabiliriz. Arızalar olabilir. Tedavi edeceğiz. Hem kendimizi hem ailemizi onaracağız. Başka çaremiz yok.

Tabiî ki şeytanın en büyük kozu, kişinin kendisinde bir problem görememesini sağlamak. Kadına dair konuşulan her meselede aşağılık kompleksi ile bakmadan, “Allah benden ne istemiş” gözüyle bakabilmek gerek.

Duâm odur ki, Rabbim ümmet-i Muhammed’in bütün hanımlarına kadın fıtratıyla barışık; îman, ihlâs ve takvâ dolu bir gönülle, sâliha anneliği doyasıya yaşayabilecek bir ömür nasip etsin. Âmîn.

Kaynak: Ayşe Gündüz, Altınoluk Dergisi, Sayı: 471