Sahabe Hz. Osman'ı Hz. Ebubekir'e Neden Şikayet Etti?

Sahabiler

Sahabe Hz. Osman'ı (r.a) Hz. Ebubekir'e neden şikayet etti? Hz. Osman'dan (r.a.) sahabelere ibretlik cevap ve kıssadan çıkarılacak dersler...

Yunus Emre Hazretleri buyurur:

Canlar canını buldum, bu canım yağma olsun!
Assı ziyandan geçtim, dükkânım yağma olsun!
Yunus ne hoş demişsin, bâl u şeker yemişsin,
Ballar balını buldum; kovanım yağma olsun!

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-’ın halîfeliği döneminde bir ara Medîne-i Münevvere’de kıtlık zuhur eder. Tam da o sırada Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-’ın Şam’dan yüz deve yükü buğday kervanı gelmiştir. Kervanı görenler, buğday satın almak için koşarlar. Hattâ bir dirhemlik buğday için yedi dirhem teklif ederler. Hazret-i Osman -radıyallâhu anh- ise:

“−Hayır! Sizden daha fazla veren var, ona satacağım.” der.

Ashâb-ı kirâm, mahzun bir şekilde oradan ayrılıp halîfe Hazret-i Ebû Bekir’in yanına varırlar. Vaziyeti anlatıp Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-’ın bu tavrına üzüldüklerini bildirirler.

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- ise, o fazîlet ehli sahâbînin bu davranışının altında muhakkak bir hikmet bulunduğunu sezerek:

“−Osman hakkında hemen kötü düşünmeyiniz. O, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in damadı ve Me’vâ Cenneti’nde arkadaşıdır. Herhâlde siz onun sözünü yanlış anladınız.” der.

Ardından beraberce Hazret-i Osman’a giderler. Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-:

“−Yâ Osman! Ashâb-ı kirâm senin bir sözüne üzülmüştür.” deyince Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-:

“−Evet, ey Rasûlullâh’ın halîfesi! Onlar bire yedi veriyorlar. Hâlbuki onlardan daha hayırlı olan Cenâb-ı Hak ise, bire yedi yüz veriyor. Biz buğdayı, bire yedi yüz vererek alana sattık.” buyurur.

Sonra da yüz deve yükü buğdayı, Allah rızâsı için Medîne fukarâsına dağıtır. Kervandaki yüz deveyi de kurban eder.

Buna çok sevinen Ebû Bekir -radıyallâhu anh-, Hazret-i Osman’ı alnından öper ve:

“−Ashâbın, senin sözündeki inceliği kavrayamadıklarını önceden sezmiştim…” buyurur.[1]

Unutmayalım ki bu cihan sahrâsında bulunabilecek en değerli hazine, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsıdır. Bu hakîkati derinden idrâk ederek Cenâb-ı Hak’ta fânî olan yüksek ruhlar, öyle muhteşem bir vuslat ikliminde yaşarlar ki, artık onların gözleri ve gönülleri, Hak’tan gayriye bakmaz olur. Hakk’a vuslatın tarifsiz lezzetiyle âdeta mest olurlar. Tattıkları bu mânevî haz sebebiyle gözlerinde ve gönüllerinde mâsivânın değeri sıfırlanır. Bu rûhî coşkunlukla da canlarını ve mallarını Allah yolunda bezletmek, onlara bütün dünyevî lezzetlerden daha kıymetli hâle gelir.

Sahâbe efendilerimize;

“Anam-babam, canım, malım, her şeyim Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” dedirten de, gönüllerindeki o vecd ve istiğrak hâlidir.

Nitekim ilâhî aşk deryâsına dalmış olan İbrahim bin Edhem Hazretleri de;

“İlâhî muhabbetteki vecd ve istiğrâkımız müşahhas bir şey olsaydı; krallar onu alabilmek için bütün hazinelerini de krallıklarını da fedâ ederlerdi.” demiştir.

Atâullah el-İskenderî -rahmetullâhi aleyh-’in dediği gibi:

“Yâ Rabbi! Sen’i bulan neyi kaybetti? Sen’i kaybeden neyi buldu?..”

Hakîkaten, bütün dünya bize verilse, fakat Cenâb-ı Hakk’ın rızâsından mahrum kalsak, bunun ne kıymeti olur!? Zira dünya da fânîliğe mahkum, ömür de muvakkat. Fakat Allah Teâlâ’nın rızâ ve muhabbetine nâiliyetin getireceği saâdet ise ebedî!..

Cenâb-ı Hak, gönüllerimizi, şu fânî dünya misafirhanesinde yerli ve kalıcı edâsıyla oturma gafletinden uyandırsın. Son nefese kadar rızâsını tahsil yolunda ihlâs, takvâ, gayret ve muhabbetle koşturabilmeyi, cümlemize nasip ve müyesser eylesin. Âmîn!..

[1] Bkz. Hz. Osman Zinnûreyn, Ramazanoğlu Mahmud Sâmî, sf. 140.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2020 – Ocak, Sayı: 407