“Sadaka Malı Eksiltmez” Hadisi

HADİSLER

“Sadaka vermekle mal eksilmez. Allah Teâlâ affeden kulunun değerini artırır. Allah rızâsı için alçak gönüllü olanı Allah yüceltir” hadisini nasıl anlamalıyız?

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sadaka vermekle mal eksilmez. Allah Teâlâ affeden kulunun değerini artırır. Allah rızâsı için alçak gönüllü olanı Allah yüceltir.” (Müslim, Birr 69. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 82)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Birinci esas sadaka vermekle ilgilidir. Bütün cimrilerin elini kolunu bağlayan, başkasına yardım edince servetinin azalacağı korkusudur. Peygamber Efendimiz bu düşüncenin yanlış olduğunu vurgulayarak sadaka vermekle malın eksilmeyeceğini belirtmektedir. Sadaka vermekle malın nasıl eksilmeyeceğini bizzat Allah Teâlâ açıklamakta ve kendi rızâsı için harcanan malın yerine yenisini koyacağını va’detmektedir. (Sebe’ sûresi, 39) Bir hadiste rivayet edildiğine göre, melekler her Allah’ın günü, “Allah’ım! Verene yenisini ver!” (Buhârî, Zekât 27; Müslim, Zekât 57) diye dua eder. Allah Teâlâ da “Âdem oğlu! Ver ki sana da verilsin!” (Buhari, Nefekat 1; Tevhid 35; Müslim, Zekât 36, 37) buyurdu. Bütün bunlardan şunu öğreniyoruz ki Cenâb-ı Mevlâ, eli açık kulunun malını bereketlendirmekte, eksiğini kapatmakta, harcananın yerine yenisini vermektedir. Sadaka vermekle malın eksilmeyeceğini böyle anlamak mümkün olduğu gibi, Allah için verilen mala karşılık Cenâb-ı Hakk’ın sevap vereceğini düşünmek de mümkündür. Bu anlayışa göre, maddî yönden malı azalan kimse mânevî yönden sevap kazanmak suretiyle hayırlı bir alış veriş yapmış olmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de bu hayırlı alış verişe temas edilmekte, Allah Teâlâ’nın kullarına cenneti vereceği, buna karşılık onlardan canlarını ve mallarını alacağı belirtilmektedir. (Tevbe sûresi, 111)

Hadisimizdeki ikinci ahlâk esası, affedip suç bağışlamakla ilgilidir. Kullarını çok seven Allah Teâlâ, onlardan birini affeden, hatasını görmezden gelen kimsenin değerini, diğer kullarının yanında yükseltir. Gönüllerin dizgini onun elinde olduğu ve gönüllere dilediği gibi hükmettiği için, affeden ve suç bağışlayan kimseyi diğer kullarına sevdirip saydırır. Allah Teâlâ’nın insanın değerini yükseltmesinin bir şekli de, kulunu cennetine alması, cennet nimetlerini ona sunması ve böylece kendisine değer verdiğini göstermesidir.

Buradaki üçüncü ahlâk esası ise, Allah rızâsı için alçak gönüllü olanı Cenâb-ı Mevlâ’nın yücelteceğidir. Bir mü’min, sadece iyi bir mü’mine karşı alçak gönüllü davranacaktır. Buna karşılık kibirli, kendini beğenmiş, burnundan kıl aldırmayan, insanlara yukarıdan bakan ve onlara haksız davranan kimselere aslâ tevâzu göstermeyecektir. Böyle kimseler ile gönlünü dünyaya kaptıran, her şeyi parayla ölçen kimselere tevâzu göstermeye kalkmak, İslâm’ın izzetinden fedakârlık yapmaktır ki buna kimsenin hakkı yoktur. Tevâzu menfaatperestlik değildir. Tevâzu korkaklık hiç değildir. Tevâzu hak karşısında boynu kıldan ince olmaktır. Hakkına razı olmaktır. Mü’min ancak saygıyı haketmiş bir büyüğünün önünde Allah rızâsı için eğilir. Tevâzu gösterirken aklından hiçbir çıkar geçmez. İşte böyle olan kulunu Allah Teâlâ hem insanlar yanında yükseltir hem de cennetini ve cemâlini ikrâm ederek onu melekleri katında değerli kılar.

Hadisten Öğrendiklerimiz

  1. Sadaka malı eksiltmez.
  2. İnsanları bağışlayan kimsenin değerini Allah Teâlâ artırır.
  3. Allah rızâsı için tevâzu gösteren kimse, Cenâb-ı Hakk’ın yardımıyla insanların yanında değerli ve itibarlı bir mü’min olur.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları