Riyazat Ne Demek? Riyazat Nedir?

NE NEDİR?

Riyazat ne demek? Riyazat kelimesine örnek cümleler...

Riyâzât: Az yi­yip, az uyu­ma ve sü­rek­li ibâ­det ede­rek nef­si ter­bi­ye et­me, nef­sin ar­zu­la­rı­na kar­şı ken­di­ni tut­ma, dün­ya zevk­le­rin­den el çek­mek sû­re­tiy­le nef­si kır­ma mânâsına gelen riyâzet kelimesinin cem’i.

RİYAZAT KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

“Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i sevmek, riyâzat ve mücâhededen, Allah yolunda kılıç sallamaktan daha üstündür.” (Bağdâdî, Târihu Bağdâd, VII, 161)

*****

Kabarık bir benlik, hoyrat bir nefis ve şiddetli bir egoya sahip olanın kalp gözü kördür. Bu yüzden bilhassa ibret nazarımızın kuvvetlenmesini, basîret nûrumuzun artmasını arzu ediyorsak nefsimizi riyâzat ve mücâhede ile terbiye etmemiz şarttır.

*****

Nefs ve şeytanın hile ve tuzaklarına karşı kalbin istikâmetini koruyan en kuvvetli mânevî zırh, takvâ duygusudur. Takvâ, Allâh’ın rızâsını ve muhabbetini kaybetme korkusuyla, haramlardan ve hattâ şüphelilerden bile sakınmayı gerektiren, aynı zamanda ilâhî mîzandaki hesap endişesiyle, helâlleri bile riyâzat hâlinde kullanmaya sevk eden bir îman hassâsiyetidir.

*****

Tasavvufun mânâsından habersiz bir şekilde, “takvâ” ölçüleriyle yaşadığını zanneden bâzı ham sofular da, dînî bilgisi zayıf bâzı kimselere tesir
ederek zarar verebilirler. Zira seyr-i sülûk esnâsında, yani mânevî terbiye yolculuğunda îfâ edilen riyâzat, mücâhede ve bâzı rûhî temrinler neticesinde, kalpte zuhûrat, tulûat, ilhamlar ve duyuşlar meydana gelmeye başlar. Bunlar, asıl maksat olmayıp aşılması gereken vehim ve hayallerdir. Ayrıca bunların Rahmânî mi, yoksa gayr-i Rahmânî mi olduğunu ayırt edebilmek için, ehil bir mürşide ihtiyaç vardır. Kâmil mürşidler, bu gibi zuhûrâtı Kur’ân ve Sünnet rehberliğinde tahlil ederek müridlerine gerekli tavsiyelerde bulunur ve onların istikâmetini muhafaza ederler.

*****

İstidraç; kâfir, fâsık veya müteşeyyıh, yani velî olmadığı hâlde velîlik iddiâ eden bâzı şahıslardan zuhûr eden, evliyânın kerâmetine benzer birtakım
fevkalâde hâllerdir. Onların arzu ve iddiâlarına uygun olarak meydana gelen bu tür sıra dışı hâller, ekseriyetle birtakım rûhî temrinler neticesinde
gerçekleşir. Yani ruhtaki bâzı kâbiliyetleri, din dışı birtakım tesirlerle de kuvveden fiile çıkarmak mümkündür. Meselâ Hind fakirleri de riyâzat yoluyla rûhî bir kuvvete ulaşırlar. Bâzen de bu, sihir veya cinnîlerden “huddâm” kullanmak sûretiyle vâkî olur. Bâzı insanlar da bunu, şâhit olanların nazarına tesir ederek illüzyon veya hayal mahsulü olarak gösterirler.