Resulullah İle Beraber Olabilmek

İSLAM VE İHSAN

Mü’min; âlim, ârif, sâlih ve sâdık kullarla beraberliğe büyük bir ehemmiyet vermeli ve bunun, mânevî varlığının en müstesnâ gıdâlarından biri olduğunu bilmelidir.

Nitekim âyet-i kerîmede  böyle buyrulur: 

“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun!” (et-Tevbe, 119)

Dikkat edilecek olursa Cenâb-ı Hak, bu âyet-i kerimede kullarına; “Sâdık olun!” buyurmamış, takvânın muhâfazası için; “sâdıklarla beraber olmayı” emretmiştir. Çünkü sâdık olma yolunda atılacak ilk adım, sâdıklara muhabbetle yönelip onlarla beraber olmaktır. Sâdık olmak ise, bu durumun en tabiî bir neticesidir. Nitekim İslâm semâsının yıldızları olan  ashâb-ı kiramın pek çoğu, câhiliye döneminde fıtrata ters, yarı vahşî bir hayat yaşıyordu.  Fakat İslâm’la şereflendikten sonra Allah Rasûlü –sallâllahu aleyhi ve sellem- ile engin bir muhabbet iklîminde  yaşadıkları beraberlik neticesinde nebevî ahlâkın kendilerine aksetmesiyle, dünyanın en  fazîletli insanları hâline geldiler.

"YÜZÜM YÜZÜNE SİPER, VÜCUDUM VÜCUDUNA FEDADIR!"

Onların bu beraberlikte sergiledikleri muhabbet, samimiyet, gayret ve fedâkârlık da dillere destandır. Çünkü onlar, Allah Rasûlü’yle beraber olabilmek uğruna hazarda ve seferde hiçbir bedeli ödemekten çekinmediler. Nitekim Uhud Harbi’nde Muhâcir ve Ensâr’dan bâzı sahâbîler canlarından çok sevdikleri Allah Rasûlü –sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in etrafını sardılar; O’nun önünde şehîd olmak üzere Allâh’a söz verdiler ve:

“Yüzüm yüzünün önünde siper, vücûdum Sen’in vücûduna fedâdır! Allâh’ın selâmı her dâim Sen’in üzerine olsun! Hiçbir zaman yanından ayrılmayız yâ Rasûlâllah!” diyerek sonuna kadar savaştılar. (İbn-i Sa’d, II, 46; Vâkıdî, I, 240)

Zâtü’r-Rikâ seferinde ise sahâbe altı kişi nöbetleşe bir deveye biniyor, yürümekten ayakları delinip tırnakları düşüyordu. Yara bere içinde kalan ayaklarını bez parçalarıyla sarıp Allah Rasûlü’nün peşinden gidiyorlardı. (Bkz. Buhârî, Meğâzî, 31)

Yine hanım sahâbîler de, Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-’i görmekte geciken ve uzun zaman O’nunla görüşemeyen evlâtlarını ciddî bir şekilde îkâz ediyor, bu husustaki ihmâle aslâ tâviz göstermiyorlardı.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -2, Erkam Yayınları.