Peygamberimizin Şeytana Benzettiği İnsan

Aile Hayatımız

Peygamber Efendimiz aile içinde eşler arasında kalması gereken sırların başkalarının yanında açılmasını ve bu sırlar hakkında konuşulmasını dişi ve erkek şeytanların yaptıkları davranışlara benzetiyor.

Ârifler dediler ki; “Hür kimselerin göğüsleri, sırların kabirleridir.”

Ârifler dediler ki; “Eğer düğmem sırrımı bilirse, onu koparır atardım.”

Abdullah bin Mübârek -rahmetullâhi aleyh- söylemiştir ki; “Duyduğunu saklamaya ancak, nesebi sahih olanın gücü yeter.”

Sır, gizli kalması ve herkese söylenmemesi gereken şeydir. Bütün sırlar, Cenâb-ı Allâh’a hâzır ve nâzır; bizlere ise, söylenmedikçe gâiptir. Sırların en iyi bileni Allah’tır.

SIR SAHİBİ OLMAK AKILLI İNSANIN ALAMETİDİR

Sırrının sahibi olmak, akıllı insanın alametidir. Zevzek ve geveze insanlar sır tutamaz; bu hâl, onların ahmaklığının işarettir. Sır tutmak, güçlü bir irâde ister, nefsinin kontrolünü elinde tutanlar sır tutarlar. Başkasının gizlilerini araştırmak, sırrına ulaşmaya çalışmak, ağır bir vebaldir.

Taşınması en ağır yük, sırdır. Sırlar, en ağır emanettir. Sırrı ifşâ etmek, emanete hıyanettir. Emânete riâyet etmek, mü’minlik alâmeti; emanete hıyanet ise, münafıklık alâmetidir.

Hikmet ehli diyor ki:

“-Sırrını hiç kimseye söyleme! Akıllıya söylersen, seni zelil görür. Ahmağa söylersen, başkalarına söyleyerek sana hıyanet eder. Sırrını söylersen, senin kendi gönlüne sığmadı demektir. Başkasının gönlüne sığmasını nasıl beklersin? Kendi sırrına senin gönlün dar gelirse, başkasının gönlü geniş gelir diye hiç bekleme. Otur kendini ayıpla!”

ARKADAŞININ SIRRINI SÖYLEMEN HAİNLİKTİR

Hasan Basrî Hazretleri: “-Arkadaşının sırrını söylemen hainliktir.” demiştir.

Kişiye ait özel bir sırrın ifşâ edilmesi ile ferdin haysiyeti, onuru ile oynanmış olur. Âileye ait sırların ifşâ edilmesi de âilenin haysiyetini zedeler. Topluma ait sırların ifşâsı, millî haysiyetin, milletin itibarının yok edilmeye çalışılması demektir.

Muâviye -radıyallâhu anh-, kardeşi Utbe’nin oğlu Velid’e bir sırrını söyler. Sırrı işiten Velid, hemen babasına gider ve:

“-Mü’minlerin emîri, bana bir sırrını söyledi. Ben onun başkasından gizlediklerini senden gizlemediğini bildiğim için bu sırrı sana söyleyeyim mi?”

Bu söz, babasının hiç hoşuna gitmez:

“-O sırrı ne bana, ne bir başkasına söyleme!.. Sırrı sakladığın müddetçe o senin elindedir. O sırrı açıklarsan an gelir, senin aleyhine olur.”

Bunun üzerine Velid:

“-Bu durum, baba ile oğul arasında da var mıdır? Onlar da an gelip birbirlerinin sırlarını bildikleri için, birbirlerinin aleyhine davranırlar mı?”

Babası ise:

“-Böylesi hainlik; baba ile oğul arasında gelişmez. Lâkin ben senin dilini, sırları söylemek sûreti ile başıboşluğa alıştırmanı istemem.”

Babası ile arasında geçen bu konuşmayı amcası Muâviye’ye bildiren Velid’e amcası şunları söyler:

“-Baban seni bir yanlışın köleliğinden âzâd etmiş. Sırrı açıklamak hâinliktir.”

Bir babanın ve annenin evlâdına öğreteceği en önemli şeylerden biri, sır saklamasını öğretmektir.

Yeni evli hanımların bazıları, evlerinde eşleri ile olan biten her şeyi annelerine; anne bir tarafa, arkadaşlarına dahî anlatır, bütün mahrem sırlarını ifşâ ederler. Aralarında geçen tartışmaları, eşlerinin anne ve babalarına ne dediğinden, onları sevip sevmediğine kadar… Ana-babalar da, evlâtlarının bu söylediklerine:

“-Sus evlâdım! Bunlar anne ve babaya anlatılacak şeyler değildir. İnsan öfke ile söyleyebilir. Sana her duyduğunu anlatmak yakışmaz…” demezler pek...

Damatlarına ya da gelinlerine, evlâtlarının sözleri ile düşman olan ana-babalar, ayrılık çanları çaldığı zaman boşanmanın en büyük taraftarı olurlar. Kendi dili ile yuvasını yıkmak bu olsa gerektir.

“…Onlar sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız…” (el-Bakara, 187)

KARI-KOCANIN SIRLARINI BAŞKALARINA ANLATMASI HARAMDIR

Karı-kocanın en mahrem hâlleri esnasında aralarında geçenleri, özel konuşmaları başkalarına anlatması haramdır. Bunlar, karı-kocaya emanet edilen, gizlenmesi gereken âile sırlarıdır. Bu sırlar, mahremiyeti olan sırlardır ve bunları deşifre etmek, emanete hıyanettir. Bu konu ancak sağlık problemleri, tıbbî zarûrete binâen sadece ehline ve edep sınırları içinde açıklanabilir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- namaz kıldı, selâm verince ashâbına döndü ve şöyle buyurdu:

“-Yerinizde durun! Acaba içinizde şöyle bir erkek var mı? Âilesinin yanına varınca kapısını kapatır, perdesini indirir. (Münasebet kurduktan) sonra da dışarı çıkar ve: «Ben karımla şöyle şöyle yaptım!» diye anlatır.”

Orada bulunanlar sustular. Sonra kadınlara yöneldi ve:

“-Sizden böyle konuşanlar var mı?” diye sordu.

ŞEYTANA BENZEYEN İNSANLAR

Bunun üzerine bir genç kız, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kendisini görmesi ve sözünü işitmesi için bir dizi üzerine dikilerek uzandı ve:

“-Evet, vallâhi! Erkekler konuşuyorlar, kadınlar da konuşuyorlar!” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“-Böyle yapanın durumu neye benzer biliyor musunuz? Şüphesiz böyle yapan kimse, herkesin gözü önünde ihtiyaçlarını gideren, işlerini gören erkek şeytan ile dişi şeytana benzer.” (Ahmed bin Hanbel, II, 541; Ebû Dâvud, Nikâh, 50)

Ebû Said el-Hudrî’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz ki kıyamet gününde Allah nezdinde mevkii en kötü olacak (başka bir rivayette ise, emanete hıyanetin en büyüğü) insanlardan biri, karısı ile beraber olduktan sonra, onun sırrını ifşâ edendir.” (Müslim, Nikâh, 123-124; Ebû Dâvûd, Edeb, 32; Ahmed bin Hanbel, III, 69)

Bir kadının, bir başka kadının özelliklerini kocasına anlatması da haramdır. Abdullah bin Mes’ud -radıyallâhu anh-’dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz:

“-Kadın, kadına çıplak dokunmasın! Sonra kadın, bir başka kadının özelliklerini kocası onu görüyormuşcasına anlatır da fitne ve fesada, bir kötülüğe sebep olur.” (Buhârî, Nikâh, 118; Ebû Dâvud, Nikâh, 43; Ahmed b. Hanbel, I, 380)

TELEVİZYONDA, DİZİLERDE MAHREM KONULARIN DİNLENİP SEYREDİLMESİ

Bunları anlatan kişilerin dilleri, dinleyen kişilerin ise kulakları fuhuş yapmış olur. Bugün televizyonlarda, dizi ve magazin programlarında başkalarının özel hayatlarının, mahrem konularının dinlenip seyredilmesi, kişiyi îmânen zaafiyete düşürür. Bu özellikler, câhiliye döneminin özellikleri olduğu için Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunlarla mücâdele etmiştir.

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-, Basra’da kendisine, kırk yıl boyunca öğrencilik ve arkadaşlık etmiş olan Sâbit el-Bünânî’ye şu hatırasını anlatır:

“Bir gün Rasûlullah Efendimiz’in hizmetini gördüm. Kaylûle uykusuna çekilip istirahat edeceklerini bildiğim için sokağa çıktım, arkadaşlarımın oyununa daldım. Peygamber Efendimiz yanımıza kadar çıkageldi. Bütün çocuklara selâm verdikten sonra, beni bir ihtiyaç için gönderdi. İşimi bitirip Efendimize durumu bildirdikten sonra evimize gittim. Geç kaldığım için merakta kalan anneme son anda Rasulullah Efendimiz’in bir vazife verdiğini söyledim. Annem:

“-Nedir o iş?” diye sorunca:

“-Söyleyemem, Peygamberimizin sırrıdır.” diye cevap verdim.

Bunun üzerine annem, bana:

“-Âferin. Peygamberimizin sırrını koru, kimseye söyleme!” dedi.

O günden bugüne, Peygamberimizin bu sırrını hiç kimseye söylemedim. Sâbit’in merakını fark eden Enes bin Mâlik ona:

“-Biliyor musun Sabit, bu sırrı birine söyleyecek olsaydım, sana söylerdim.” dedi, fakat ona da söylemedi. (Müslim, Fezâilü’s-Sahabe, 145, 146)

Kaynak: Fatma Hâle Sağım, Şebnem Dergisi, Sayı: 141