Peygamberimize Vahyin Geliş Şekilleri

Siyer-i Nebî

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e vahiy nasıl geliyordu? Peygamberimize (s.a.v.) vahyin geliş şekilleri ve halleri.

Hz. Âişe (r.a.) şöyle buyurmuştur:

Hâris bin Hişâm (r.a.) Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’e:

«‒Yâ Resûlullâh, sana vahiy nasıl gelir?» diye sordu.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

«‒Bazen bana çıngırak sesi gibi gelir ki bana en ağır geleni de budur. Benden o hâl zâil olur olmaz (Meleğin) bana söylediğini iyice bellemiş olurum. Bazen Melek bana bir insan olarak temessül eder. Benimle konuşur. Ben de söylediğini iyice bellerim».”

Hz. Âişe (r.a.) şöyle buyurur:

“Rasûlullâh’ı soğuğu pek şiddetli bir günde kendisine vahiy nâzil olurken görmüştüm. (İşte böylesine soğuk bir günde bile) kendisinden o hâl geçtiği vakit şakaklarından şapır şapır ter akardı.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 2; Müslim, Fedâil, 87)

Yaʻlâ bin Ümeyye, Hz. Ömer’e (r.a.):

“–Peygamber Efendimiz’e vahiy gelirken O’nu bana gösteriver!” demişti.

Yaʻlâ bin Ümeyye dedi ki: Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) Cîrâne’de bulunduğu sırada, yanında sahâbîlerinden bir topluluk da varken bir kişi çıkageldi ve:

“–Yâ Rasûlallah! Güzel koku sürünmüş olarak umre için ihra­ma giren bir kimse hakkında ne buyurursunuz?” diye sordu.

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) bir müddet sustular. Akabinde kendisine vahiy gel­di. Ömer (r.a) hemen Yaʻlâ’ya işaret etti. Yaʻlâ da geldi. O esnâda Rasûlullah (s.a.v)’in üzerinde bir elbise vardı, mübârek başlarının üzerine örtülmüştü. Yaʻlâ başını bu örtünün içine soktu ve Rasûlullah (s.a.v)’i (vahyin şiddetli ağırlığından) yüzü kızarmış bir hâlde gördü. Rasûlullah (s.a.v), uyuyan kim­senin gidip gelen nefesi gibi hırıltıyla nefes alıp veriyordu. Sonra Rasûlullah’tan bu hâl (yavaş yavaş) sıyrıldı. Akabinde:

“–Umreden sormuş olan kimse nerede?” buyurdular. Bunun üzerine yanına birisi getirildi. Rasûlullah (s.a.v) ona:

“–Bedenine ve elbisene bulaşan kokuyu üç kere yıka, üzerin­deki cübbeyi de çıkar, haccında yapacağın işler gibi, umrende de yap!” buyurdular. (Buhârî, Hac, 17. Krş. Müslim, Hac, 8)

Ubâde bin Sâmid (r.a.) şöyle buyurur:

“Peygamber Efendimiz’e vahy indirildiği zaman onun ağırlığını hissederler ve mübarek yüzlerinin rengi atardı. Bir gün kendilerine vahy indirildi de yine aynı şeyler oldu. Bu hal kendilerinden açıldığı vakit:

«Benden öğrenin! Allah o kadınlara (çıkar) bir yol halketti. Evli ile evli, bekârla bekâr!.. Evliye yüz sopa, sonra taşlarla recim! Bekâra yüz sopa, sonra bir sene sürgün!..» buyurdular. (Müslim, Hudûd, 13)

Vahiy, Allâh Rasûlü deve üzerinde iken geldiğinde, hayvan vahyin ağırlığına tahammül edemez, ayakları bükülür ve çökerdi. Nitekim Peygamber Efendimiz Adbâ isimli devesinin üzerinde bulunduğu sırada Mâide sûresinin üçüncü âyeti nâzil olmaya başlayınca Adbâ’nın ayakları kırılacak gibi olmuş, Allâh Rasûlü devenin üzerinden inmişti.[1]

Zeyd bin Sâbit (r.a.) şöyle anlatır:

“Rasûlullâh Efendimiz’in yanında oturuyordum. Bu esnâda Allâh Rasûlü’ne vahiy hâli geldi. Mübarek dizleri benim dizimin üzerindeydi. Vallâhi o anda Rasûlullâh’ın dizlerinden daha ağır bir şey hissetmemiştim. Neredeyse dizim ezilecek sandım.” (Ahmed, V, 190-191. Krş. Buhârî, Cihâd, 30)

Hz. Ali veya Zübeyr bin Avvâm (r.a.) şöyle demiştir:

“Rasûlullah Efendimiz bize hutbe îrâd edip de Cenâb-ı Hakk’ın üzerimizdeki nimetlerini hatırlatıp eski milletlere olan azâbını dile getirirlerken, mübârek yüzlerinin endişeden nasıl değiştiğini görürdük. Sanki sabah erkenden baskına uğrayacak olan kavmine bu durumu ulaştıran haberci gibi heyecanlı olurlardı. Şayet Cebrâil (a.s) kendilerine yakında gelmişse, vahyin şiddeti üzerlerinden büsbütün gidene kadar tebessüm etmezlerdi.” (Ahmed, I, 167; Heysemî, II, 188)

Dipnot:

[1] Ahmed, II, 176; VI, 445; İbn-i Sa’d, I, 197; Taberî, Tefsîr, VI, 106.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.