Peygamberimize Ümmet Olmak

PEYGAMBERİMİZ

Peygamber (s.a.v.) Efendimize ümmet olma şerefi.

Nerede bir güzellik varsa, O’ndan bir akistir. Âlemde bir çiçek açılmaz ki, O’nun nûrundan olmasın! O ki, O’nun hürmetine varız. O, solmayan, aksine gün geçtikçe tâzelik ve tarâveti daha da artan, serâpâ nûrdan ibâret bir gonca-i ilâhî...

HZ. PEYGAMBER’E ÜMMET OLMAK

Hakîkat-i Muhammediyye’ye yaklaşabilmek, akıldan ziyâde gönül ve teslîmiyet işidir. Hakîkat-i Muhammediyye karşısında bizim idrâkimiz, metafizik hâdiseleri kavrama husûsunda bir çocuk idrâkinden farksızdır.

Cenâb-ı Hak, İslâm ile murâd ettiği “kâmil insan” modelini, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şahsında sergilemiş, O’nu bütün insanlık âlemi için emsâlsiz bir örnek şahsiyet kılmıştır.

Tarihte hayatının tamamı en küçük teferruâtına kadar tespit edilebilen tek insan, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir. İslâm kültüründe yazılan bütün eserler, bir kitabı ve bir insanı îzâh edebilme gayretinin mahsûlüdür.

Fahr-i Kâinât Efendimiz’in hayatı; bütün renk, âhenk ve çeşnisiyle en müstesnâ çiçeklerle bezenmiş bir cennet bahçesini andırır ki, arayanlar, kendileri için güllerin en güzellerini o gülistanda bulabilirler.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: “Cinlerin ve insanların âsîleri hâriç, yer ile gök arasındaki her şey, benim Allâh’ın Rasûlü olduğumu bilir.” (Ahmed, III, 310)

O’nu Uhud tanıdı, hurma kütüğü tanıdı ve hasretiyle inledi, hayvanât bile O’na sığınıp O’nu kendine dert ortağı yaptı… Lâkin Ebû Cehil ve emsalleri dün de bugün de O’nu tanıyamadı…

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in sîreti; berrak bir ayna gibidir ki, her insan orada içini ve dışını, sözünü ve amelini, ahlâkını ve âdâbını seyredip seviyesini müşâhede ile durumunu mîzân edebilir.

Allâh’a ve peygamberlerin gösterdiği yola muhâlefet edip mü’minlere zulmedenlerin, er-geç ilâhî kudretin acı azâbı ve intikam tecellîleri ile karşılaşmaları, kaçınılmaz ve değişmez bir ilâhî kânundur.

Kulu, Allâh’a muhabbet deryâsına götürecek olan yegâne rahmet ve muhabbet pınarı, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir.

Aşk tohumu, ancak O’nun muhabbet toprağında yeşerir. O, gönle bereket ve feyiz menbaıdır. O’nun muhabbet toprağı, nice taşlaşmış gönülleri bir mücevher sâfiyetine yükseltmiştir.

Dünyâ zifiri bir câhiliye karanlığına gömülmüş iken Allâh Rasûlü’nün ebedî kur­tuluş dâvetini insanlığa duyurmak için tek başına gösterdiği o canhıraş gayretlerini unutmayıp bugün O’nun bu gayretlerinin ne kadar içinde olduğumuzu tefekkür etmeliyiz.

Ne mutlu, Peygamber Efendimiz’in ve ashâb-ı kirâmın aşkından hisse alarak kalplerini îman vecdiyle, gönüllerini Kur’ân rûhâniyetiyle, ruhlarını hizmet neşesiyle, vicdanlarını güzel ahlâkın berraklığıyla süsleyip ebedî saâdetin mânevî hazzı içinde yaşayan mü’minlere…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Emsalsiz Örnek Şahsiyet, Erkam Yayınları