Peygamberimiz Hangi Durumlarda Duâ Ederdi?

İbadet Hayatımız

Peygamberimiz hangi durumlarda dua ederdi? Hadisler ışığında sizler için derledik...

Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- uykudan uyandıklarında hemen Allah Teâlâ’yı zikreder ve O’na şükrederlerdi. Şöyle duâ ederlerdi:

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى اَحْيَانَا بَعْدَ مَا اَمَاتَنَا وَاِلَيْهِ النُّشُورُ

“Öldürdükten sonra bizi dirilten Allâh’a hamd olsun. Dönüş ancak O’nadır.” (Buhârî, Deavât, 8)

Ümmü Seleme-radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz şöyle demiştir:

“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- gözünü semâya kaldırıp şu şekilde duâ etmeden hiç evimden çıkmazdı:

اَللّٰهُمَّ اِنّ۪ى اَعُوذُ بِكَ اَنْ اَضِلَّ اَوْ اُضَلَّ اَوْ اَزِلَّ اَوْ اُزَلَّ

 اَوْ اَظْلِمَ اَوْ اُظْلَمَ اَوْ اَجْهَلَ اَوْ يُجْهَلَ عَلَىَّ

“Allâh’ım! Sapmaktan, saptırılmaktan, kaymaktan, kaydırılmaktan, haksızlık yapmaktan, haksızlığa uğramaktan, câhilce davranmaktan ve câhillerin davranışlarına muhatap olmaktan Sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 102-103/5094; Tirmizî, Deavât, 35)

Yine evden çıkarken şu duâyı yapmayı tavsiye buyurmuştu:

 بِسْمِ اللّٰهِ ؛ حَسْبِيَ اللّٰهُ ؛ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ ؛ لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ

“Allâh’ın adıyla, (Allah bana yeter!) Allâh’a tevekkül ettim. Allah’tan başka güç ve kuvvet yoktur.” (Bkz. Ebû Dâvûd, Edeb, 102-103; Taberânî, Kebîr, XXII, 396)

Hazret-i Âişe Vâlidemiz’in bildirdiğine göre Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-, her ânında Allah Teâlâ’yı duâ hâlinde zikrederdi:

  • Abdest alırken,

  • Ezan okunurken,

  • Camiye girerken,

  • Camiden çıkarken,

  • Namaza başlarken,

  • Namazı bitirince,

  • Yemeğe başlarken,

  • Yemeği bitirince,

  • Bir şey içerken,

  • Elbise giyerken,

  • Otururken,

  • Kalkarken,

  • Binite binerken,

  • Çarşıya girerken,

  • Sefere çıkarken,

  • Seferden dönerken,

  • Eve girerken,

  • Evden çıkarken

  • Yatarken,

  • Uyandığında,

  • Üzüldüğünde,

  • Sevindiğinde,

  • Zor bir işle karşılaştığında,

  • Bir işte muvaffak olduğunda,

  • Hasta olduğunda,

  • Şifâya kavuştuğunda,

  • Aksırdığında,

  • Düşmanla karşılaştığında,

  • Ölüm haberi duyduğunda,

  • Kabristana vardığında…

Velhâsıl her ânında ve her adımında Cenâb-ı Hak ile beraber olur, O’na hamd ü senâda bulunur, O’nu zikreder, O’na sığınır veya O’na şükrederdi. Her ânını Allah Teâlâ ile beraber yaşar, O’nu hiç unutmazdı. Allah Rasûlü’nün her hareketinde mutlaka zikir ve duâ ile meşgul olduğunu, her an Cenâb-ı Hakk’ı görüyor, O’nunla konuşuyormuş gibi yaşadığını;

وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْۜ

“Nerede olsanız, O sizinle beraberdir.” (el-Hadîd, 4) âyetini yaşadığını temâşâ ederiz.

Duâ, Rabbi katında kulun kıymetini artırır. Âyet-i kerîmede buyurulur:

(Ey Peygamber, onlara) söyle:

Kulluk ve duâlarınız olmasa Rabbim size ne diye değer versin? (Duânız olmasa ne işe yararsınız?) …” (el-Furkān, 77)

Bu sebeple Fahr-i Kâinat -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, dâimâ ümmetine duâ hâlinde yaşayabilmeyi telkin etti. Ashâb-ı kiram da, kalp kıvâmına göre Allah Rasûlü’nün hâliyle hâllenme, her anlarını duâ ve ibâdet ile kıymetlendirme gayreti içindeydi.

Kaynak: osmannuritopbas.com