Padişah İle Rüya Tabircisi

Kıssâlar

Padişah ile rüya tabircisinin hikayesi...

Pâdişâhın biri, rüyasında, dişlerinin önden arkaya doğru döküldüğünü, yemek yiyemez hâle geldiğini görür. Canı sıkılan pâdişah, gördüğü rüyanın yorumunu yaptırmak üzere derhal saray tâbircilerini huzûruna çağırtır.

Rüyâsını anlattıktan sonra tâbircibaşına:

“‒Hele bir söyle, bu rüyâ hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir?” diye sorar. Tâbircibaşı hiç düşünmeden:

“‒Maalesef şerdir pâdişâhım!” der ve sözlerine şöyle devam eder:

“–Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki gözlerinizin önünde bütün yakınlarınızın birer birer ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz.”

Tâbircibaşının bu yorumu, pâdişâhın gönlünde âdeta soğuk rüzgârlar estirir. Bir anlık sessizliğin ardından pâdişah hiddetle kükrer:

“‒Tez atın şunu zindana, felâket tellâlı olmak neymiş öğrensin!”

Muhâfızlar, tâbircibaşıyı yaka-paça götürüp zindana atarlar.

Pâdişah, bu kez huzûrundaki diğer bir tâbirciye dönerek:

“‒Sen söyle bakalım, rüyâmın tâbiri nedir, hayır mıdır, şer midir?” der.

RÜYA HAYIR MIDIR ŞER MİDİR?

Tâbirci sükûnet içinde bir müddet düşünür, sonra birden yüzü aydınlanır ve tane tane konuşmaya başlar:

“‒Hayırdır pâdişâhım, hayırdır!” der. “Bu rüyâ, bütün yakınlarınızdan uzun yaşayacağınızı ve daha nice seneler ülkenizi huzur ve saâdetle idâre edeceğinizi gösterir.”

Bu habere çok sevinen Pâdişah, tabirciye iki kese altın ihsân eder.

Olup biteni başından beri izleyenler ise, şaşkınlıkla tâbirciye şu suâli sorarlar:

“‒Aslında sen de tâbircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Pâdişah neden onu cezâlandırdı da seni mükâfatlandırdı?”

Tâbirci tebessüm eder ve şöyle der:

“‒Elbette aynı şeyi söyledik; fakat öyle zaman olur ki, ne söylediğinden ziyâde nasıl söylediğin ve kime söylediğin daha mühimdir.”

İşte, ifâdedeki üslûp farkı dolayısıyla aynı mânâyı ifâde eden sözlerin, muhâtapta meydana getireceği müsbet ve menfî neticeleri gösteren, ibretlik bir kıssa. Bu kıssadan alınması gereken hisse ise; hakkı söylerken, sözü, muhâtabın hissiyâtını dikkate alarak, ince düşünüş, firâset, nezâket ve zarâfetle söylemenin ne derece ehemmiyetli olduğudur.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları