Osmanlı'nın Cesaret Abidesi

Osmanlı Tarihi

Osmanlı’nın iyice gelişip güçlenmesinden tedirgin olmaya başlayan bütün hristiyanlık âlemi Haçlı ordusu hazırlayarak Osmanlı topraklarına girdi ve Niğbolu'da iki ordu karşı karşıya geldi. Yıldırım Bâyezîd Han'ın cesaretle yoğrulan zaferi ve yaşanan diğer gelişmeler... 

Osmanlı’yı bertaraf edip Bizans’ı kurtarmak ve müslümanların elinde bulunan Kudüs’ü ele geçirmek gibi gâyelerle teşkîl edilen bu müttefik haçlı ordusu, hemen harekete geçerek Osmanlı topraklarına girdi ve Tuna nehri kıyısındaki Niğbolu kalesini kuşattı.

Bunu haber alan Yıldırım Bâyezîd, adına yakışır bir sür’atle Niğbolu önlerine geldi. Hattâ kaleyi teslîm etmemelerini bildirmek için gece yarısı tek başına atına binerek düşman saflarının arasından ustalıkla geçti ve surların dibinden kale kumandanına seslendi:

“–Bre Doğan! Bre Doğan!..”

Sultân’ın sesini tanıyan Doğan Bey, büyük bir şaşkınlıkla der­hâl burçların üzerinden cevap verdi:

“–Buyurunuz şevketlüm!..”

Yıldırım Bâyezîd Han, kısa tâlimâtını bildirdi:

“–Doğan! Ordumla birlikte geldim! Sakın ola kaleyi teslîm etmeyesin!” dedi ve sür’atle geri dönerek karanlıkların arasında gözden kayboldu.

Ertesi gün kalabalık haçlı ordularıyla yapılan kanlı muhârebe, Yıldırım Hân’ın kesin gâlibiyetiyle neticelendi. Bu haçlı ordusuna büyük-küçük bütün Avrupa devletleri asker vermişti. Bunlar arasında on bin Fransız şövalyesi vardı ki; «Gökler yıkılsa, mızraklarımızla tutarız!» diye övünmüşlerdi. Lâkin çoğu kılıçtan geçirilen bu şövalyelerin mağrur reisleri Korkusuz Jan (Jean) bile esir olmaktan kurtulamadı. Haçlılar, Osmanlı’nın îmanla yoğrulmuş hamleleri karşısında eriyip tükendi. O gün Yıldırım Bâyezîd, vücûdunun çeşitli yerlerinden yaralandığı gibi atının da yaralanması üzerine yere düşmüştü. Ancak o, bunlara aldırmayıp yeni bir ata bindi ve harbi bütün kudretiyle idâre ederek zafere ulaştı.

İHTİŞAM VE CESARET ABİDESİ

Yıldırım Bâyezîd’in, müslüman milletler adına haçlılarla tek başına yaptığı Niğbolu harbindeki büyük zaferi, hris­ti­yan Avrupa devletlerine karşı elde edilen en büyük muvaffakıyetlerden biridir.

Bu zafer münâsebetiyle Mısır’daki Abbâsî halîfesi, Yıldırım Bâye­zîd’e, tebrik için bir mektup gönderdi ve ona «Sultân-ı İklîm-i Rûm» diye hitâb etti.

Yıldırım Bâyezîd, Niğbolu zaferinde birçok asilzâde ve şövalyeyi de esir almıştı. Esirlerin arasında yukarıda söylediğimiz gibi Fransızların meş­hur şövalyesi Korkusuz Jan da vardı. Yıldırım Bâyezîd Han, onları fidye karşılığı serbest bıraktı. Ayrıca memleketlerine dönecekleri gün hepsine bir ziyâfet verdi. Bütün şövalyeler, Sultân’ın bu insânî muâ­me­le­leri karşısında kendilerinin esirlere yaptığı fenâ davranış ve zulümleri dü­şünerek son derece mahcup kaldılar ve:

“–Şu andan itibâren Anadolu ve Rumeli’nin Hâkânı Yıldırım Bâ­ye­zîd Hân’a karşı gelmeyeceğimize ve ona karşı silâh kullanmaya­ca­ğı­mıza dâir namus ve şerefimiz üzerine yemin ediyoruz!..” dediler.

PSİKOPOS, ADALET İÇİN OSMANLI'YI ÇAĞIRIYOR

Onların minnet altında söylemiş olduğu bu sözler üzerine Osman­lı’nın ehl-i küfre karşı ihtişam ve cesaret âbidesi olan koca Sultan Yıldırım Bâyezîd Han, gür sesi ile şövalyelere şöyle hitâb etti:

“–Avrupa’da korkusuz lâkabını almış olan Jan ve arkadaşlarının, bana karşı silâh kullanmayacaklarına dâir etmiş oldukları yemînleri geri iâde ediyorum. Gidiniz; yeniden ordular toplayınız ve üzerime geliniz! Biliniz ki, bu hareketiniz bana bir kez daha zafer kazanmak imkânını verecektir. Zira ben, Allâh’ın dînini yüceltmek üzere Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmak için dün­yaya gelmiş olduğumun şuurunda bir sultânım. Bu itibarla Hazret-i Allâh’ın yardım ve nusreti bizimledir. Ve bir kimsenin ki yardımcısı Allah’tır, elbette onu yenebilecek hiçbir kuvvet ve kudret yoktur!..”

İşte bu ihtişam ve adâlet karşısında yalnız o ziyâfete katılan şöval­yelerin değil, bütün dün­yanın gözleri kamaşmıştı. Nitekim birçokları gibi Salona piskoposu da, Sultan Bâyezîd’i, memleketini zulümden kurtarması için dâvet etti. Yunanistan’ın fethi böylece gerçekleşti.

EDEBALİ SİLSİLESİNİN OSMANLI'NIN YÜKSELİŞİNDEKİ YERİ

Seneler sonra Venedikli Travijani, Yıldırım’ın kahraman ve muzaffer ordusunu şöyle tasvîr eder:

“Osmanlı ordusunda bizde olduğu gibi şarap, kumar ve fuhuş gibi şeyler yoktur. Onlar, hiç aksatmadıkları askerî tâlimlerine ilâ­ve­ten Allâh’ın büyük ve yüce ismini zikrettikleri gibi, gece ve gündüz ibadetle meşgul olduklarından dolayı dâimâ gâlip gelirler.”

Osmanlı’nın, düşmanları tarafından da itirâf edilen bu yüksek mertebeye ulaşmasında, bünyesinde bulundurduğu Edebali silsilesinin pek müstesnâ bir rolü olduğu, büyük bir hakîkattir. Nitekim Yıldırım Bâyezîd Han devrinin Edebali’si demek olan Emîr Sultan Hazretleri’nin mânevî bir işâretle Bursa’ya gelmesi ve Sultân’ın damadı olması, Osmanlı’da devam eden mânevî irşad silsilesinin bir nişânesidir.

Kaynak: Osmanlı, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013