Osmanlı Vakıf Kültürü

HİZMET

Osmanlı’da nasıl bir vakıf kültürü vardı? Osmanlı’da vakıf duyarlılığına örnekler.

Dünya coğrafyasının büyük bir kısmına hâkim olan ve târihî vâkıaları istediği mecrâdan akıtan Osmanlılar, cemiyetlerindeki huzur ve sükûnun teminini vakıflarla sağlamışlar, fakir-zengin, hasta-sağlam, zayıf ve güçlüyü rûhânî bir kardeşlik heyecanı içinde yaşatmışlardır.

OSMANLI’DA VAKIF KÜLTÜRÜ

Osmanlı toplumu, bu zengin vakıf kültürü sâyesinde sosyal adâletin zirvesine çıkmıştır. Bundan dolayıdır ki, Osmanlı edebiyatında yıkılış hengâmına kadar “roman” mevcut olmamıştır. Merhum Cemil Meriç, romanın bizdeki zuhûrunun gecikmesini: «Osmanlı hayatında dram yoktu ki roman olacaktı!» ifâdesi ile en güzel şekilde açıklamaktadır. Bütün ortaçağ boyunca hristiyan âleminde aşırı merhamet iddiâlarına rağmen hiçbir vakıf mevcut değildi. Bugünkü hristiyânî vakıfların da, Osmanlı hükûmet merkezinde elçilik yapmış olan ecnebîlerin telkin ve tavsiyesi ile vücûda gelmiş olduğunu, bu elçilerin hâtıratları açıkça ortaya koymaktadır. Meşhur Fransız büyükelçisi Busberg’in hâtıraları bu kabîl itirafları ihtivâ eden eserlere tipik bir örnektir.

Bilhassa Osmanlı tatbikâtında riâyet edilen bir husus olarak vakfın en mühim mânevî hassâsiyetlerinden biri de, yardım eden ve edilenin birbirlerini tanımamaları olmuştur. Bu sâyede riyâ illetinden kurtularak makbûl olan gıyâbî duâlara nâil olabilmek mûrad edilmiştir. Ayrıca bu yardımlar, mescid vâsıtası ile tevzî edildiğinden, halkın inancının kuvvetlenmesine vesîle olmuştur.

Osmanlı’da vakıf duyarlılığı o kadar zirveleşmişti ki insanlara hizmet imkânı kemâl bulduktan sonra hayvanlara dahî hizmet çığırı açılmıştır. Yaralı kuşlara, hasta hayvanlara tedâvi merkezleri kurulmuştur.

Osmanlı Devleti’nde kurulan vakıf adedinin gerçek sayısı meçhuldür. Ancak 26 bin küsur kadarı tespit edilmiştir. Bu sayı bile, ecdâdın nasıl bir diğergâmlık zirvesinde bulunduğunu ifâdeye kâfîdir.

Vakıfların îfâ ettiği vazife, devletlerin sarsılıp dış ve iç gâilelerle zayıf düştüğü dönemlerde bile devam etmiş ve cemiyetin yaralarına pek şifâlı bir merhem olmuştur. Böylece en zor şartlarda ve nâzik durumlarda dahî cemiyetin mağdur, mahzun ve gönlü yaralı insanlarına açılan bir şefkat kucağı dâimâ var olagelmiştir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları