Osmanlı Toplumunda Cömertlik

HİZMET

15. asırda Türkiye’yi gezen Fransız Bertrandon de la Broquiére şöyle der: “Türkler birbirlerine saygı duyan iyi niyetli insanlardı. Yemek yerken çoğu zaman görmüşümdür, yanlarından bir fakir geçiyorsa onu kendileriyle birlikte yemek yemeğe çağırırlar. Bu bizim hiç yapmadığımız bir şeydir.”[1]

İngiliz seyyah Fellows da, Osmanlı toplumunda paşadan, dağda çadırında yaşayan bir Türk’e kadar her kademedeki insandan misafirperverlik gördüğünü ve bunu yaparken de karşılık beklemediklerini ifade eder. Ona göre Türklerin tek düşüncesi; din, milliyet, zengin, fakir ayırmadan “yabancının karnını doyurmak”tır.[2]

19. asırda Anadolu’yu gezen Burnaby ise, Türk milletini misâfirperverliği ve cömertliği ile medheder. Hattâ bu hususta mübâlağaya kaçtıklarını ifade ederek şöyle der:

“–Bir defâsında bir atı beğendiğimi söylemiştim. Sahibi o hayvanı, kabul edilmesini ricâ eden bir notla birlikte arkamdan gönderdi. Bu durum karşısında çok şaşırdım.”[3]

Hâsılı insan, Cenâb-ı Hakk’ın bütün mahlûkâtına, bilhassa da insanlara karşı merhamet, şefkat, muhabbet ve diğergâmlık hisleriyle dolu olmalıdır. Bu vasıflar onun, Yüce Yaratıcımız katında güzel bir mevkîye yükselmesine vesîle olacaktır.

Dipnotlar:  [1] B. Broquiére, Deniz Aşırı Seyahat, İst. 2000, s. 174. [2] C. Fellows, Travels in Asia Minor, London 1852, s. 222. [3].      Bkz. Dr. Gürsoy Şahin, İngiliz Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk İmajı, İst. 2007, s. 215.