Örnek Aile Yuvası

Aile Hayatımız

İdeal ve örnek bir âile yuvası olur mu? İşte cevabı...

Elbette. Pek çok misâl vermek mümkün. Ancak hepsinin zirvesinde şüphesiz ki, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz’in kurduğu huzur ve saâdet yuvası vardır.

Zira ömrün her safhasında ve meselesinde en güzel örnek ve rehber olan Efendimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, âile saâdeti ve huzuru açısından da bütün insanlığa numûne bir yuva kurmuş ve her yönüyle mükemmel, feyizli ve bereketli bir hayat sergilemiştir. Yani O, mesut bir âile yuvası için hem en mükemmel bir koca, hem de en mükemmel bir baba örneğidir. Mübârek hanımı Hazret-i Hatice vâlidemiz de en mükemmel bir eş ve anne örneğidir. Diğer vâlidelerimiz de böyledir… Kısacası O’nun kurduğu âile yuvasında O’ndan en küçük bir olumsuzluk meydana gelmemiştir. Bu, hayal ötesi bir başarıdır. Beşer olmaları hasebiyle annelerimizle aralarında ufak-tefek meseleler elbette ki yaşanmıştır. Ancak O’nun yüce ahlâkı ve ideal şahsiyeti sayesinde hepsi de hayır ve bereketle neticelenmiş ve böyle durumlarda nasıl davranılacağı hususunda bütün ümmete örnek teşkil etmiştir.

Bu itibarla Peygamber Efendimiz’in âile yuvası, kendi üstün şahsiyeti gibi her bakımdan en ideal ve örnek bir yuvadır.

O yuva, dünyanın öyle huzur ve güzellik dolu yuvasıydı ki, günlerce sıcak bir yemek pişmediği hâlde burcu burcu saâdet kokardı. Üstelik o mukaddes yuvada hanımların odası, ancak başlarını sokacak bir mekândan ibaretti. Ancak o yuvanın en lezzetli rızkı; rızâ, sabır ve teslimiyetti. Allah Rasûlü’nün âile hayatında uyguladığı terbiye usûlü, onların kalplerini sonsuz bir bağlılık ve muhabbetle doldurmuştu. Hiçbir kadın, efendisini; vâlidelerimizin Allah Rasûlü’ne olan sevgileri derecesinde sevemez. Hiçbir koca da, hanımını; Allah Rasûlü’nün, mübârek hanımlarına olan muhabbeti rütbesinde sevemez. Hiçbir evlât, Hazret-i Fâtıma’nın babasını sevdiği kadar sevemez. Hiçbir baba da evlâdını, Allah Rasulü’nün Hazret-i Fâtıma’yı sevdiği kadar sevemez.

Sallâllâhü aleyhi ve sellem Efendimiz, her biri mü’minlerin anneleri makâmında olan hanımları arasında adâlete de son derece riâyet etmiştir. Bu hususta elinden gelen gayreti göstermiş, fakat mutlak adâleti temin etmenin zorluğunu da itiraf ile Cenâb-ı Hakk’a şöyle ilticâ etmiştir:

“Ya Rabbî, farkında olmadan birini diğerinden fazla sevebilirim. Bu da bir haksızlık olur. Onun için ey Rabbim! Elimden gelmeyen bu hususta senin rahmetine sığınıyorum!..” [1]

Ey Rabbimiz! Bizlere ve âilelerimize, sana kulluk ve tâat üzre hoşnut olacağın bir takvâ hayatı nasip eyleyip hânelerimizi lütuf ve saâdet cenneti eyle! Binbir isyan ve gaflet amellerinin tutuşturduğu azap cehennemi eyleme! Âmîn!..


[1] Bu duâ ve niyazda Peygamber Efendimiz’in acziyet ve zaafını ifade etmesinin pek çok hikmeti vardır. Bunlardan biri de, kendisini her yönüyle örnek alacak olan ümmetinin, O’nun da nihayet bir beşer olduğunu unutmamasını temin etmektir. Zira daha önceki ümmetlerden bazıları, Peygamberlerine aşırı saygı ve ihtiram göstermeleri sebebiyle tevhid inancından sapmışlar ve peygamberlerini ilâhlaştırmaya kadar varmışlardır. Bundan dolayı İslâm dini, imanın temelini oluşturan şahâdet cümlesinde Hazret-i Peygamber’in “Allâh’ın Rasûlü” olması sıfatından önce “Allâh’ın kulu” olması özelliğini vurgulaşmıştır. Tabiî bu mevzuda O’nu sadece kul yönüyle ele alıp Rasûl olma yüceliğini yok saymak gibi davranışlar da büyük bir cehâlet ve muhabbetsizliktir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Huzurlu Aile Yuvası, Erkam Yayınları, 2013