"Onlar Bozguncuların Ta Kendileridir" Ayeti

Cemiyet Hayatımız

Bakara suresi 12. ayet ne buyuruyor? Ayet kimler için "Bozguncuların ta kendileridir..." diyor? Hazreti Mevlânâ insanı hangi konularda uyarıyor?

İnsan, yücelikten habersiz kaldığı, ilâhî aşkı tatmadığı ve merhamet dünyasından da nasip almadığından dolayı, insanlığını kendisine sadece bir maske olarak kullanır. Böyleleri fikir olsa, hakîkati öldürür; şâir olsa ruhları çürütür; ahlâk savunucusu kesilse, ahlâkı mahveder.

HZ. MEVLÂNÂ İNSANA SESLENİYOR!

Hazret-i Mevlânâ buyuruyor: “Ey dünyada diken tohumu eken kişi! Kendine gel. Sakın ektiğin dikeni bülbüllerin şakıdığı gül bahçesinde arama, kendi kusurunu gülistâna yükleme.”

“Sen hangi akılla ayın yüzünde leke ve kusur görmeye, cennette diken toplamaya kalkışıyorsun. Ey gül değil de diken arayan kişi! Sen cennete bile girsen, orada kendinden başka diken bulamazsın!..”

Hazret-i Mevlânâ, devamla böyle müfsitlere karşı gönülleri îkâz eder:

“Kimileri vardır, insan yiyen canavar gibidir. Onların selâm vermeleri ve ağızlarından dökülen «lâ havle» sözleri, hep bulanıktır. Çünkü gönülleri şeytan yatağıdır. Kendileri de insan şeytanıdır.”

“Kimileri de dostunun postunu yüzmek isteyen kasaplara benzer. Bir yandan «canım, dostum» der, diğer yandan bıçağını hazırlar. Hâsılı derini yüzmek için seni kandırır, yüzüne güler, tatlı, okşayıcı sözler söyler. Hâl böyleyken düşmanların sunduğu afyonu yutanın vay hâline.”

Bu durumdaki her insan, yücelikten habersiz kaldığı, ilâhî aşkı tatmadığı ve merhamet dünyasından da nasip almadığından dolayı, insanlığını kendisine sadece bir maske olarak kullanır. Böyleleri fikir olsa, hakîkati öldürür; şâir olsa ruhları çürütür; ahlâk savunucusu kesilse, ahlâkı mahveder. Hazret-i Mevlânâ buyurur:

“Böyleleri, eline bir gül bile alsa, o gül başkalarına diken olur. Bir dostun yanına gitse, onu yılan gibi sokar.”

AYETİN ONLAR İÇİN BOZGUNCU DEDİĞİ KİMSELER

Cenâb-ı Hak, bu gâfillerin hâlini şöyle beyân buyurur: Onlara: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın!” dendiği zaman, “Hayır! Biz ancak ıslah edicileriz” derler. Dikkat edin! Onlar bozguncuların ta kendileridir; fakat bunun farkına varmazlar." (el-Bakara, 11-12)

(Ayetin tefsiri için tıklayınız...)

O hâlde kişinin, kendi nefsânî karar, istek ve hırsları değil, Allâh’ın arzu ve murâdı önemlidir. Dînî motif ve prensipleri kullanarak kendi menfur emellerini gerçekleştirmek isteyenler, aslında bütün bunlardan münezzeh olan Allâh’ın rızâsını kaybedenlerdir. Nitekim yeryüzünde bozgunculuk yapmış ve hattâ peygamberlerini bile öldürmüş bir topluluğa ve benzerlerine Allâh Teâlâ şöyle buyurur:

“İsrâiloğulları’na: «Kim, herhangi bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş, kim de bir kimsenin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur» hükmünü yazdık (farz kıldık). Şüphesiz ki onlara peygamberlerimiz açık delillerle geldiler. Yine de bundan sonra onların birçoğu yeryüzünde (her hususta) aşırı gitmektedirler.” (el-Mâide, 32)

Çünkü haksız yere birini öldüren kâtil, nefislerin mâsumluğuna saldırmış, onlara yaşama hakkı tanımamış ve bu hareketiyle de başkalarına bu hususta cesaret vermiş olur. Şu hâlde, bir kimseyi öldüren herkesi öldürmüş gibi Allâh’ın gazabını ve büyük azâbını hak etmiş olur. Her kim de bir nefse hayat verir, yâni affetmek veya öldürülmesine engel olmak sûretiyle, onun hayatının devamını sağlarsa âdetâ insanların hepsine hayat vermiş gibi olur.

Bu ölçüler ışığında İslâm’ı bir âb-ı hayâta, yâni ebedîlik veren bir suya benzeten Hazret-i Mevlânâ: “Âb-ı hayatın kıyısında kimse ölmez.” diyerek bu ilâhî dînin hassâsiyetini yansıtır. Diyebiliriz ki, İslâm’ın bütün prensip ve umdeleri hep böylesi hassâsiyetler etrafında halkalanır. Bu itibarla İslâm, her vesîleyle insanları, önce doğru bir inanç, sonra en güzel davranışlar ve bunlara bağlı olarak da merhamet, hizmet, ilim, nezâket, hukuka riâyet ve yüce bir ahlâk gibi vasıflarla yoğurur ve böylece gerçek mânâda ihyâ eder.

RUHU DERİNLEŞTİRECEK VE ZARİFLEŞTİRECEK HASLET

Günümüzde bir mümini îmân vecdi içerisinde yaşatacak, nefsinin tasallutundan kurtararak rûhunu derinleştirecek ve zarifleştirecek haslet ancak merhamettir. Merhametin meyveleri ise, cömertlik, tevâzu, hizmet, affetmek ve hasedden kurtulmaktır. Bunların hepsinin kaynağı ise îmândır.

Nefsânî menfaat endişelerinden uzak her samîmî hizmet, nefsi aşarak hâl ve hareketlerle insanlara ve mahlûkâta ulaşırsa, kulu Allâh’a yaklaştırır. Ancak mahlûkâta hizmetle kalbimizdeki ümit kapıları açılabilir ve vuslata erme imkânımız artar. Aksi hâlde, davranışlarımızda görülen bunca nefsânî meyiller ve sıfatlar, dünyaya gelişimizin ana gâyesini gölgeleyebilecek kadar çetindir.

Hâsılı, îmân ve bunun neticesi olan güzel davranışlar manzûmesi, İslâmî huzur ve saâdetin temel umdelerini teşkil eder. Bunun için sâlih müminler; akıl ve gönüllerini Hakk’a yönlendirip, âzâlarını da hayırlı, iyi ve faydalı işlere tahsîs ederek güzel amellerle dolu bir hayât sürerler. Bütün bunlardan sonra Hazret-i Mevlânâ’nın dediği gibi: Ne mutlu o çirkine ki güzeller güzeline râm olur. Vay o gül yüzlüye ki, kış gibi soğuk bir kimseye dost olmuştur.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Vakıf-İnfak-Hizmet, Erkam Yayınları