"Önce Namaz Kılışına Dikkat Ederdik"

Kıssâlar

Tâbiîn neslinin büyük imamlarından Ebû’l-Âliye -rahmetullâhi aleyh- bir kişiden hadis almaya gittiklerinde ilk dikkat ettikleri hususun ne olduğunu söylüyor?

Tâbiîn neslinin büyük imamlarından Ebû’l-Âliye -rahmetullâhi aleyh- şöyle anlatır:

“Biz; kendisinden (hadis) almak için bir kişinin yanına gittiğimizde, önce onun namaz kılışına dikkat ederdik.

Eğer namazını huşû ile kılıyorsa;

«O, diğer işlerini de güzel yapar.» diyerek yanına otururduk. Namazını huşû ve tâdil-i erkâna riâyet etmeden kılıyorsa;

«Onun diğer işleri de menfîdir.» diyerek (ondan hiçbir hadis almadan) yanından kalkardık.” (Dârimî, Mukaddime, 38/429)

Unutarak Abdesthâneye Girerken Sağ Ayağımı Önce Attım

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri de şöyle buyurmuştur:

“Bir keresinde gaflete düşüp unutarak abdesthâneye girerken sağ ayağımı önce attım. (Sünnete uymayan bu davranışım sebebiyle) o gün bütün mânevî hâllerden mahrum kaldım.”

Bizim Keseden Bir Miktar Karanfil Getir!

Yine İmâm-ı Rabbânî Hazretleri bir gün talebelerinden birine;

“–Bizim keseden bir miktar karanfil getir!” buyurmuştu.

O da gidip altı tane karanfil getirdi. İmâm-ı Rabbânî -rahmetullâhi aleyh- bunu görünce teessüf ederek şöyle buyurdu:

“–Bizim talebeler hâlâ Peygamber Efendimiz’in hadîsinde bildirilen; «Allah tektir, teki sever!» (Buhârî, Deavât, 68) kaidesine dikkat etmiyorlar. Hâlbuki buna dikkat etmek müstehabdır.

Müstehabbı insanlar ne zannediyorlar?!. Allâh’ın hoşuna giden böyle müstehap bir amelin karşılığında, bütün dünya ve âhiret verilse kıymeti yoktur.” (Ebû’l-Hasan en-Nedvî, İmâm-ı Rabbânî, s. 180-181)

Bir Velînin En Büyük Vasfı

Demek ki;

Bir velînin en büyük vasfı, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in sünnetine, karda yürüyen bir kimsenin bıraktığı izlere adım adım uyarcasına, bir gölgenin bir gövdeye olan sadâkati titizliğinde ittibâ etmesidir.

Sünnet-i seniyye, hayatın her safhasını en güzel şekilde tarif ve tanzim eder. Bir mü’minin her hâl ve tavrının; ecmel, ekmel ve ahsen olmasını tayin buyurur.

Ahsen, yani her işi en güzel olmalı, etrafına dâimâ güzellik tevzî etmelidir.

Ecmel, yani gönle huzur ve ferahlık verecek zarâfet ve letâfette olmalıdır.

Ekmel, yani çok olgun, en mükemmel olmalıdır.

Zamanımızda küresel güçlerin; bilhassa televizyon ve internetin menfî yayınları, robotlaştırıcı modalar ve şahsiyetsizleştirici reklâmlar kanalıyla muazzam bir kültürel saldırısıyla karşı karşıyayız.

Nesiller; gerek iç dünyalarında gerekse dış dünyalarında, bu kanallardan dökülen dışı şeker kaplı zehirlere mâruz kalmakta.

Gönül dünyaları, gaflet ve dalâlet ile allak bullak olurken; dış dünyaları da pasaklılık içinde, hırpânî, pejmürde ve dağınık bir manzara arz etmekte.

Bizim gençliğimizde elbiselerin ütülü olması pek mühim görülürdü. Gömlek yakalarının sabit durması için götürüldüğü kolacı esnaf vardı. O gün; geçmişten kalıp devam eden bir intizam, temizlik ve tertip duygusu vardı.

Zamanımızda bahsettiğimiz şeytânî vitrinler, hissiyâta katran döküyor. Dışa yansıyan dağınık manzara dahî, iç dünyanın sefâletini ifadeye yetiyor. Sefâleti saâdet zanneden gaflet ehli, yırtık bir pantolonu moda diye giyiyor.

Bu sefil taarruzlara karşı evlâtlarımızın şahsiyetlerini, küçük yaşlardan itibaren sağlam ve metânetli bir şekilde inşâ etmeliyiz. Bâtılın gelip doldurmaması için, gönül dünyalarını mânevî hassâsiyetler, derin duygularla tezyin etmeliyiz.

Bilhassa tefekkür…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Ağustos, Sayı: 222