Ölen Kişinin Yakınları Ağlarken Azrâil’in (a.s) Yaptığı Konuşma

İbadet Hayatımız

Azrâil -aleyhisselâm- rızkını tüketip ömrünü tamamlayanın canını alır. Ölen kişinin evindekiler feryâd ü figān ederken Azrâil -aleyhisselâm-ın yaptığı konuşma...

Hasan-ı Basrî Hazretleri buyurur ki:

“Azrâil -aleyhisselâm- rızkını tüketip ömrünü tamamlayanın canını alır. Ölen kişinin evindekiler feryâd ü figān ederler. Azrâil -aleyhisselâm- hâl lisânı ile şöyle der:

«–Ne ağlıyorsunuz? Ben bu adamın ne rızkını yedim ne de ömründen kestim. Rızkı tükendi, ömrü sona erdi, emr-i Hak vâkî oldu, ilâhî tâlimat geldi, canını aldım. Boşuna ağlamayın, ben devamlı olarak buraya gelip gidecek ve hiçbirinizi bırakmayacağım.»”

Hasan-ı Basrî Hazretleri sözlerine şöyle devam eder:

“Eğer ev halkı Azrâil -aleyhisselâm-’ı görseler ve dediklerini duysalardı, ölüyü unutur, kendilerine ağlarlardı!”

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur:

“Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız!” (Tirmizî, Kıyâmet, 26)

Evet, ömrün kıymetini en güzel idrâk ettiren husus, ölümdür.

Şöyle ki;

Âhirete hazırlık; fânî lezzetleri terk etmeyi yahut en azından kifâyet derecesine azaltmayı îcâb ettirir. Ham nefis ise, arzularından vazgeçmek istemez. Hâlbuki ölüm, lezzetleri kesecektir. Kabirde, dünyevî lezzetler yoktur.

Ölmeden ölmek de; nasıl olsa bitecek ve kesilecek olan o fânî lezzetleri, irâdî olarak kontrol altına almaktır. Bu da ebedî hayatın sermâyesi olan ömrü, fânîde israf etmemek demektir.

O hâlde; sene sonunda gireceği imtihanın tarihini duvarına asan, hattâ her gün o imtihana kaç gün kaldığını kendine telkin eden talebeler gibi, her insan da ölümü bir levha hâlinde gönül ufkuna asmalıdır.

Nitekim ecdâdımız camilerin hazîrelerine kabirler koymuş, namaza gidip gelirken ölümü tefekkür etmişlerdir. Kabristanları da yine şehirlerin manzara ufkuna koymuşlardır.

Gazâlî Hazretleri’nin tavsiyesinde de aynı hakikati buluyoruz:

“Oğlum, bugün öldüğünü farz et! Ne kadar; «Eyvah! Vah vah!» diyerek pişman olacaksın! Bir kabristana gittiğimiz zaman kendi yaşımızda çok mezar taşı buluruz.

O bakımdan bundan sonraki ömrünü Allâh’ın verdiği bir nimet olarak bilip, ona göre değerlendir!

Ey oğul! Hadîs-i şerifte de buyurulduğu gibi; istediğin kadar yaşa, nasıl olsa bir gün öleceksin! Dilediğini sev, nasıl olsa bir gün ayrılacaksın! İstediğini yap, nasıl olsa bir gün hesabını vereceksin!..

Ey oğul! Maksadın; rûhunu olgunlaştırmaya, nefsine hâkim olmaya, bedenini de ölüme hazırlamaya gayret etmek olmalıdır. Çünkü son durağın kabir olacaktır. Kabirdekiler; «Ne zaman geleceksin?» diye beklemektedirler. Sakın oraya azıksız gideyim deme!”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Ocak, Sayı: 191