“Ney”deki Sır

Tasavvuf

Mesnevi’de geçen “ney”deki sır nedir? Ney kendini nasıl anlatıyor?

Hazret-i Mevlânâ, Mesnevî’sinde “ney” dinleyenlerin, onun sadâsı ile ulvî duygulara ulaşmasını arzu eder. Bir rubâîsinde şöyle buyurur:

“Ney’i dinle, bak neler neler söylüyor. Allâh’ın gizli sırlarını ifşâ ediyor. Yüzü sararmış, içi boşalmış, başı kesilmiş, yâhud neyzenin nefesine terk edilmiş olduğu hâlde, dilsiz ve kelâmsız feryâd ederek «Allâh... Allâh...» diyor.”

NEYİN SIRRI

Aşk ve muhabbet ateşiyle yanmış Hak erlerini temsîl eden ney, bağrında ulvî bir aşk ateşinin alevlendiği bir sazdır.

Çünkü o, yetiştiği kamışlıktan kesilip ayrılmış, bağrı ateşle dağlanarak delikler açılmıştır. Başına, ayağına, hattâ boğumları arasına madenî halkalar ve teller takılmış, yâni kelepçelere mahkûm edilmiş, bundan dolayı da kuruyup benzi solmuş ve sapsarı kesilmiştir.

Bu itibarla ney, hâl lisânı ile der ki:

“Ben önce bir kamışlıktaydım. Köküm ve gönlüm suda, topraktaydı. Orada nazla salınır, her esen rüzgâra uyardım. Fakat gün geldi beni kamışlıktan kestiler. Vücûdumu aşk ateşiyle kuruttular. Tenimde türlü yaralar açtılar. Sonra beni bir yüce nefeslinin eline verdiler. Onun sıcak aşk nefesleri benim içimden geçti. Bu nefes, içimde aşktan gayrı ne varsa yaktı ve kül etti. Beni kendinde eritti. İnleyip feryâd ü figân eylemeye başladım. Derûnumdan gelen bu feryatlar, bütün sırrımı ifşâ etti.

Hulâsa sırlarım, bende ses hâline inkılâb etti. Lâkin gözleri, kulakları ve gönülleri perdeli olanlar, benim bu sırrımdan mahrum ve uzaktır.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Mesnevî Bahçesinden BİR TESTİ SU, Erkam Yayınları