Neler Kul Hakkına Girer? Kul Hakkına Örnekler?

İbadet Hayatımız

Neler kul hakkına girer? Kul hakkına örnekler? Kul hakkı nasıl ödenir? Osman Nuri Topbaş Hocaefendi anlatıyor...

İslâm bir bütündür. Hayatın hiçbir yerinde unutulmamalıdır.

Mesela;

–Kişi namaz kılıyor, ama fâizden kaçınmıyor!

–Oruç tutuyor, fakat gıybetten sakınmıyor!

–Zekâtını veriyor, fakat kul hakkına dikkat etmiyor!

Bu olmaz! Bir mü’mine yakışmaz bu.

Gündelik hayatta birçok yanlışlık, -maalesef- ağır bir kul hakkı olduğu düşünülmeden işleniyor.

  • Trafikte bir kişinin, başka arabaları kâidelere aykırı şekilde sollaması bir kul hakkıdır.
  • Alt katta oturan komşunun camını yahut balkonunu kirletecek şekilde pencereden halı-kilim silkelemek bir kul hakkıdır.
  • Komşuya yemek kokusuyla eziyet etmek bir kul hakkıdır.
  • Havâî fişeklerle, yüksek sesli hoparlörlerle komşuları rahatsız etmek bir kul hakkıdır.
  • Dedikodu, lâf taşıma, tecessüs bir kul hakkıdır.
  • Başkalarının beden ve ruh sağlığını tehlikeye atacak şekilde tedbirsizlikler, fevrî davranışlar, çirkin hâller sergilemek ağır bir kul hakkıdır.

Ecdâdımız Osmanlı’da bir evde hasta olduğu zaman, cumbanın önüne kırmızı bir çiçek konurdu.

Bunu gören seyyar satıcılar bile oradan sessizce geçerdi. Mahallenin çocukları rahatsız etmemek için diğer mahallelerde oynarlardı.

Bugün lokantalarda müşteri çekmek için en leziz yiyecekler vitrine ediliyor. Yine dönerler, kebaplar gözlerin en kolay görebileceği yerlerde pişiriliyor. Bunlara da mahrumların, muhtaçların gözleri takılıyor. Böylece kul hakkına girilmiş oluyor.

Yine;

–Bir muallim, talebeye hakkını veremiyorsa, dersten erken ayrılıyorsa kul hakkına girmiş oluyor.

–İmam efendi, sadece 5 vakit namaz kıldırıp, cemaatine vakit ayırmıyor, onların dertleriyle dertlenmiyorsa kul hakkına girmiş oluyor.

Mü’min, kul hakkına girmemeye büyük gayret gösterecek. Ancak girilmişse de helâlleşmenin yollarını arayacak.

Rabbimiz kendisine karşı işlenen hatâ ve günahları affediyor. Fakat kul hakkını bunun dışında tutuyor. Onu affetmeyi, haksızlığa uğrayan kişinin irâdesine bırakıyor.

Dolayısıyla;

Şayet hakkına girilen kişi sağ ise, helâllik istenecek. Vefât etmişse ve maddî bir hak mevzubahis ise, ulaşabildiği takdirde bu hakkı vârislerine ödeyecek.

Vârislerine ulaşamıyorsa, hak sahibi adına sadakalar verecek, bol bol istiğfâr edecek.

Hadîs-i şerîfte şöyle buyruluyor:

“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa, onu hemen ödesin. Dünyada rezil-rüsvâ olurum demesin.

İyi biliniz ki;

Dünya rüsvâlığı âhiret rüsvâlığından çok hafiftir.” (İbn-i Sa‘d, II, 255; Taberî, Tarih, III, 191)

Âhirete kalan kul haklarının nasıl ödeneceği, hadîs-i şerîfte şöyle bildiriliyor:

“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, nâmusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyâmet günü gelmeden evvel o kimseyle helâlleşsin.

Aksi takdirde;

Kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınır (hak sahibine verilir). Şayet iyilikleri yoksa zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” (Buhârî, Mezâlim 10, Rikāk 48)