Ne Zamana Kadar Korkmayacaksın?

İbadet Hayatımız

Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Allah Teâlâ’dan korkup yasaklarından sakınan kimseyi Cenâb-ı Hak dünya ahiret mihnetinden çıkarır ve ona hatırına gelmeyen, ummadığı rızkı ihsan eder.” (Talak, 2-3)

Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa aleyhissalâtü vesselâm hadîs-i-şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Hikmetin başı Allah korkusudur.” (Keşfu’l Hafa, 1/507)

Şüphe, tereddüt, sorgulama, şaşkınlık, ilgisizlik, korkaklık modern insana şeytan tarafından telkin edilen zaaflardır. Bugün irade ve kararlılık gücümüzü yitirmiş vaziyetteyiz. Cesareti, dürüstlüğü, azmi ve koşulsuz teslimiyeti kaybetmişiz. Modern hayat tarzındaki insanların hakikatten sapmalarıyla şeytan büyük güç kazandı. Sağlam temeller olmadığında korku, panik, cesaretsizlik, sevgisizlik, güvensizlik, duyarsızlık, şuursuzluk, sorumsuzluk, edepsizlik kalplere yerleşiyor. Zira biz gaflet ve şüphe gibi hastalıklarla, sıkıntılarla ve cehaletle yaşadığımız zaman, ruhumuzun nuru kısılır ve dolayısıyla da özümüzdeki yenilenme kapasitesinde, kuvvetimizde ve ruhumuzun yükselme potansiyelinde büyük kayıplar yaşarız. Böylece ebedî kurtuluş, mânevî şifa, bereket ve lütufları tepmiş oluruz.

MÜMİNİN TEK KURTULUŞ VE ŞİFA KAYNAĞI

Müminin tek kurtuluş ve şifa kaynağı Fahr-i Kainat Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm’in öğrettiği “Cihad-ı Ekber”, yani içimizde olan en büyük düşman ile nefsimizle savaşmaktır. Resulullah aleyhissalâtü vesselâm’in bize tavsiye ettiği bu ilahi reçete, bizi nefsin zulmünden kurtarıp, ölümsüzlüğe ulaştırır, “esfeli safilin”den kurtarıp, sevdaya ve Nûr-u Muhammedî’ye ulaştırır, münafıklıktan, cehaletten ve sahtelikten kurtarıp ihlasa ve ubudiyete ulaştırır. Böylelikle insan kendi korkularından, tereddütlerinden, şüphelerinden emin olmuş olur ve mutlak güven, selamet ve huzura kavuşur.

Dünyevi korkulara yenik düşmek, maddeye yönelmek ve mânâyı terk etmektir. Dünyevi korkulara yenik düşmek dünyaya tapmaktır, menfaat sağlayan işlerin peşinde koşup dünya telaşında boğulmaktır. Müminler için bu dünya hayatında en mühim görevlerden birisi; dünyevi korkulardan arınıp, Allah korkusunu arttırmanın gayreti içinde bulunmaktadır. İnsan dünyevi üstünlükleri kaybetme korkusundan hırslarından, makam, zenginlik ve rütbe gibi hırslarından vazgeçerse ve Allah’ın rızasını, muhabbetini, affını, himayesini kaybetmekten korkarsa sırat-ı müstakimde emin adımlarla yürüyor demektir.

DÜNYADA EN KÜÇÜK SEVİNÇ

Mevlânâ Celaleddin-i Rumi Hazretleri bir gazelinde Allah’a karşı duyulan korkuyu büyük bir incelikle anlatıyor: “Dünyada en küçük bir sevinç beni korkutur; sen bu kadar zenginlikle nasılsın? Gerçek hazineden ayrı kalmaktan kork, şunun bunun eziyetinden korkma. Zira Hakk’ın kızması insanınkine benzemez.”

İnsanoğlunun en büyük korkularından birisi ölüm korkusudur. Öldükten sonra insanoğlu bekleyen derin bir korku daha vardır ki bu da kıyamet günü, İsrafil (a.s.)’ın birinci ile ikinci sûra üflemesinin arasında geçen zamandır. O anda; “benim durumum ne olacak” endişesi en dehşet verici korkulardandır. Fakat müminler sanki kıyamet gününü yaşamayacakmışçasına bu korkulardan emin olacaklardır. Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî ise konu ile alakalı; “Cümle ilmin özü odur ki kişi haşr günü ne olacağını bilsin.” buyurmaktadır. Kulluk başarısının zirvesi Haşr Gününde Allah’ın nuru karşısında durabilmektir.

Muhyiddin Ibn Arabî Hazretleri muhteşem şiirinde bizi uyanık olmaya çağırıyor; “Ey çürüyeceği yeri unutan insan! Ne kadar ve ne dereceye kadar korkmayacaksın? Allah’ın organları konuşturacağı duraktan. İnsanlarla buluşacağın yerden kaçar oldun. Terk edip gidecek olduğun bu yerde kendini kurtarmak için çalış. Sana eziyet verecek olan şeyin peşine düşme! Kolayca ölmeden önce kendin için çalış. Ticareti kar etmişlerin kazançlı çıkacağı günde. Tartın için iyilik yap. Umulur ki, vaat edilen günde belki kazançlı çıkanlardan olursun. Büyük mülk sahiplerinden nice ölüler vardır ki, örtü ve koruyucu olarak kefen dışında bir şey edinemezler. O artık zelil, değersiz tek başına kalmıştır. Kabrinde de dünyadaki gibi kapıcıları yoktur. Ey tevbeden kendisini uzak tutan. Kalk ve hemen tevbe kapısına koş. Günahların çoktur. Onları gözyaşı ile yıka!”

Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de kıyamet gününde dünyada yapmış olduğumuz tüm amellerden nasıl hesaba çekileceğimizi şöyle anlatmaktadır; “Rabbine yemin olsun ki biz onların hepsine yapıp ettiklerini soracağız.” (Hicr, 92:93), “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğimizi mi sandınız mı?” (Mü’minûn, 115), “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kimde zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” (Zilzâl, 7-8).

Yine Allah-u Zül-Celal ömür sermayesini boşa harcayanların yaşadığı pişmanlığı ve korkuyu bizlere şöyle bildiriyor: “Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde diyecek ki; ‘Rabbim, döndür, döndür beni, döndür! Belki ben, o bıraktığımda (boşa geçirdiğim dünyada) iyi işler yaparım!’ Hayır, hayır! Bu, onun söylediği boş bir sözdür. Ötelerinde ise yeniden diriltecekleri güne kadar bir engel vardır.”(Mü’minûn, 99-100)

Mevlânâ Celaleddin-i Rumi bu hususta uyarıcı ve uyandırıcı sözlerinde şöyle buyurur: “İnsanlığın kumandanı Peygamber aleyhissalâtü vesselam Efendimiz, hakikati söylemiştir. Dünyadan geçip giden kişinin ölüm yüzünden bir derdi, bir acısı yoktur, o elindekilerini kaçırdığından dolayı yüzlerce acıya düşer. ‘Neden her devletin, her nimetin mahzeni olan ölümü kıble edinmedim? Neden körlükten dolayı o belirlenmiş saatte kaybolup giden boş hevesleri kıblem yaptım? Şaşkınlığımdan bütün ömrümce hayalleri kıble edindim, onlar da ecel gelince kaybolup gittiler. Neden suretlere kapıldım?’ diye acınırlar.”

Yeryüzünde sürdüğümüz hayatta Allah-u Teâlâ’ya yönelmedikçe, ahirete yönelmedikçe, kıyamet günü kaybedenlerden olacağız. Dolayısıyla o gün, “Rabbim, döndür, döndür beni, döndür!” yalvarışına düşmemek, derin pişmanlık duymamak, dehşet ve korku içinde olmamak için, dünya hayatımızda kendi korkularımız azaltmaya çalışmak ve kıyamet kopmadan pişmanlık gözyaşları dökmek gerekir. Mümin hakîki vatanına, kendi özünde daima bulunan bâtınî Hacc’a dâhil olursa kalbindeki korku ve hüzünler silinir ve âyet-i kerimenin müjdesine vasıl olur: “Biliniz ki Allah dostlarına ne korku ne de hüzün vardır.” (Yunus, 62)

(Devam edecek)

Kaynak: Rabia Brodbeck, Altınoluk Dergisi 2020 Ağustos, Sayı:414