Namazı Kılmayı Unutan Kişi Ne Yapmalıdır?

Sorularla İslam

Namazı kılmayı unutan kişi ne yapmalıdır? Namaz vakitlerine riayet etmesine rağmen gün içinde istemeden namazı kılmayı unutan kişiye Peygamber Efendimiz (s.a.v) ne tavsiye ediyor? Dr. Murat Kaya cevaplıyor...

Enes (r.a), Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in şöyle buyurduklarını rivâyet etmiştir:

“Her kim bir namazı (kılmayı) unutursa (onu) hatırladığında kılsın! Onun bundan başka keffâreti yoktur. «Beni hatırlamak için namaz kıl!» (Tâ-hâ, 14)” (Buhârî, Mevâkitu’s-Salât, 37)

HADİSİ ŞERİFİN AÇIKLAMASI (ŞERHİ)

Bu âyeti Peygamber (s.a.v) Efendimiz mi zikretmiştir, yoksa râvî Katâde mi? En sahîh olan, bunun Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz tarafından okunmuş olmasıdır.

Bu hadîs-i şerîfe göre, unutulan veya uyuyakalıp da kılınamayan bir namazı kazâ etmek lâzımdır. Kasten kılınmayan namazın kazâsı ise daha öncelikle lâzımdır. Cum­hûrun mezhebi budur. Özürlüye kazâ lâzım geliyorsa, kasten kılmayana evlâ tarîkıyla lâzım gelir.

Kerahat vaktinde hatırlarsa, bekler, mekruh vakit çıktıktan sonra namazını kılar.

Âyet-i kerime birkaç şekilde tefsir edilmiştir:

1. Namazı, içinde beni zikretmek için ikâme et!

2. Namazı ikâme et, tâ ki ben seni methederek zikredeyim!

3. Zikir vakitlerinde, yani namaz vakitlerinde namazı ikâme et!

4. Ben kitaplarda zikredip emrettiğim için namazı ikâme et!

5. Riyâsız olarak beni anmak için, benden başkasını anar gibi olmadan namazı ikâme et! Namazda benden başkasını düşünme!

6. Emrimi hatırladığının şükrânesi olarak namazı ikâme et!

7. Beni anmak demek olduğu için namazı ikâme et ki namaz Allah’a ibadettir. Namazı hatıra getirmek, Allah Teâlâ’yı hatırlamaktır.

8. Türbüştî’ye göre hadîs-i şerîfin gelişine en uygun olan tefsir, “Namazı hatırladığında ikâme et. Çünkü onu hatırladığında Allah’ı hatırlamış olursun.” şeklindedir. Veya muzâfın hazfı ile “li-zikri salâtî” mânâsına alıp “Namazımı hatırladığında namazı ikâme et!” şeklinde olması gerekir. Allâhu a’lem![1]

[1] Bkz. İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî, haz. Muhammed Fuâd Abdü’l-Bâkî, Dâru’l-Fikr, II, 72; Ahmed Naîm Efendi, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, II, 538.