Nahl Suresi 122. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Nahl Suresi 122. ayeti ne anlatıyor? Nahl Suresi 122. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Nahl Suresi 122. Ayetinin Arapçası:

وَاٰتَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةًۜ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَۜ

Nahl Suresi 122. Ayetinin Meali (Anlamı):

Biz İbrâhim’e dünyada iyilik ve güzellik verdik. Elbette o, âhirette de sâlih kullar arasında olacaktır.

Nahl Suresi 122. Ayetinin Tefsiri:

Kur’ân-ı Kerîm Hz. İbrâhim’i, doğru yolun, itaatin, şükretmenin ve Allah’a yönelmenin en güzel bir numûnesi olarak takdim eder. Burada Hz. İbrâhim’in dört mühim ve örnek vasfı daha zikredilir:

Birincisi; اَلأمَّةُ (ümmet)tir. Ümmet, insanlardan belli özellikleri sebebiyle bir araya gelmiş bulunan ve başka insanlara da önderlik yapabilecek hususiyetlere sahip olan büyük bir grup demektir. İbrâhim (a.s.)’ın bu vasıfla sıfatlanmasının iki önemli hikmeti vardır.

  O, fazilet, fütüvvet ve kemal bakımından tam bir ümmet seviyesinde idi.

  O, zamanında İslâm dinini yaşayan ve temsil eden yegâne tek ümmet gibiydi.

Çünkü onun peygamberliği zamanında Allah’ın birliğine inanan kendisinden başka hiçbir kimse yoktu. Allah onunla tevhidi diriltip bütün topluluklara ve dünyanın dört bir yanına yaydı. Bu ifade aynı zamanda onun itaati, güzelliği, bereketi ve iyiliğiyle tek başına bir ümmete denk olduğu anlamına gelebilir. Bununla birlikte onun her türlü güzel hasletleri ve hayırlı amelleri kendisinde toplaması sebebiyle her hususta kendisine uyulması gereken bir önder olduğunu da ifade eder. (İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, XIV, 315-316; Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, III, 69)

İkincisi; اَلْقَانِتُ (kânit)tir. Kânit, Allah’a kulluk eden, Allah’ın emirlerine titizlikle uyan, itaat eden, içten boyun eğen ve kulluk yapan kimse demektir. Bu, bütün peygamberlerin ayrılmaz vasfıdır. Onların, Allah’ın emrine en küçük bir şekilde karşı gelmeleri veya bu hususta en küçük bir ihmalde bulunmaları mümkün değildir.

Üçüncüsü; اَلْحَن۪يفُ (hanîf)tir: Hanîf; eğriliği bırakıp doğrusuna giden; şirk, sapıklık ve bâtıldan uzak durup tevhîd dînine sımsıkı sarılan kimse demektir. Hanîflik, İbrâhim (a.s.)’ın tebliğ ettiği dine isim olmuştur. Bu dine tâbi olan kimseye de hanîf denilir ki, başka dinlerden, bâtıl ilâhlardan kaçınıp yalnız bir olan Allah’a yönelen “müvahhid” mânasındadır. Hz. İbrâhim, tek Allah’a inanan, Hakk’a yönelen ve ona doğruluk içinde kulluk eden bir müslümandı. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi. Onun şirkle ve müşriklerle hiçbir ilgisi yoktu. Kur’ân-ı Kerîm’de “hanîf” Hz. İbrâhim’in, Peygamberimiz (s.a.s.)’in, diğer peygamberlerin, Ehl-i kitabın ve bütün mü’minlerin vasfı olarak kullanılır (bk. Âl-i İmrân  3/67, 95; Beyyine 98/5).

Dördüncüsü; اَلشَّاكِرُ (şâkir)dir. Şâkir, çok şükreden anlamındadır. İbrâhim (a.s.), bütün peygamberler gibi Allah’ın nimetlerine karşı şükrediciydi. O, sözleriyle Allah’ın nimetlerini inkâr eden ve amelleriyle de bu nimetlere karşı nankörlük eden müşrikler gibi değildi. O, kendisine lutfedilen bütün nimetlere en güzel şekilde şükretmeye çalışmıştı. İbrâhim (a.s.)’ın şükrettiği büyük nimetlere gelince; öncelikle o, Allah’ın seçkin bir kulu idi. Rabbi: “Vaktiyle Rabbi İbrâhim’i, birtakım emirlerle imtihan etmiş, o da bunları harfiyyen yerine getirmişti. Bunun üzerine Rabbi ona: «Seni insanlara önder yapacağım»” (Bakara 2/124) buyurarak onu insanlığa rehber kılmak üzere peygamberliğe seçmişti. Yine onu doğrudan doğruya Allah’a götüren hak dinde başarılı kılmıştı. اَلإجْتِبَاءُ (ictiba) “seçme” karinesiyle anlaşıldığına göre, onun nâil olduğu bu ilâhî hidâyetin sonucu, yalnız kendisinin doğru yolu bulmasıyla kalmayıp, halkı da irşad olmuştur. İşte dünya küfür ve nankörlük içinde kıvranırken Hz. İbrâhim, sahip olduğu nimetlerin şükrünü yerine getirmek üzere dosdoğru bir yolda yürüyerek: “Rabbim! Beni ve zürriyetimi namazı dosdoğru kılanlardan eyle! Rabbimiz dualarımızı kabul buyur!” (İbrâhim 14/40) duasıyla Allah için tebliğ ve irşad hizmetine devam etti. Allah ona dünyada bir iyilik, güzel bir hal, iyi ve güzel bir geçim,  temiz bir yaşayış ihsan etmiştir. Bütün insanlar arasında iyilikle anılacak şekilde yüksek bir övgüye mazhar kılmıştır. Her din mensubu onu sever. Özellikle müslümanlar “Allahım! İbrâhim üzerine rahmetini indirdiğin gibi, Allahım! İbrâhim üzerine bereketini yağdırdığın gibi” diye her namazda anarlar. Şüphesiz ki o, âhirette de sâlihler arasında yer alacaktır. “Rabbim! Bana ilim ve hikmet ver; beni sâlihler kullarının arasına ilhak eyle! Bana gelecek nesiller arasında doğrulukla ve hayırla anılmayı nasip et! Beni, içinde ebedî nimetlerin kaynadığı cennetin vârislerinden kıl!” (Şuârâ 26/83-85) diye yaptığı duasındaki gibi cennette yüksek derece sahiplerindendir. Bu sebeple Cenâb-ı Hak, Peygamberimiz (s.a.s.)’e ve onun şahsında kıyamete kadar gelecek bütün mü’minlere Hz. İbrâhim’in dupduru tevhid dinine uymalarını emretmektedir.

Kendilerini Hz. İbrâhim’in neslinden sayan ve onunla övünen yahudilerin  cumartesi yasağına gelince:

Nahl Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Nahl Suresi 122. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...