Muta Nikahı ile İlişkilendirilen Ayet ve Hadisler

Sorularla İslam

Muta nikahı caiz değildir. Peki muta nikahı ne demektir? İslam’a göre muta nikahının hükmü nedir? Muta nikahına delil gösterilen ayet ve hadisler nelerdir? İşte cevapları.

Bir kimse, aralarında evlenme engeli bulunmayan bir kadına; “Şu kadar para karşılığında şu kadar süre senin cinsel yönlerinden yararlanayım” veya “şu kadar para karşılığında beni cinsel yönlerinden yararlandır” diyerek teklifte bulunsa, kadın da kabul etse “mut’a nikâhı” söz konusu olur.

Bazı fıkıh kaynaklarında süresi belirlenen “muvakkat nikâh” mut’a nikâhının bir çeşidi olarak nitelendirilmiş ise de bu iki çeşit nikâh arasında bazı ayrılıklar vardır. Ezcümle; geçici nikâh şahitlerin önünde, belli bir süre zikredilerek evlilik ifade eden sözcükler kullanılmak sûretiyle yapılır. Mut’a nikâhı ise mut’a sözcüğü veya bu anlamda “kadının cinsel yönlerinden yararlanma” gibi ifadeler kullanılarak akdedilir. Bunda sürenin zikredilmesi gerekmediği gibi, şahit bulunması da şart değildir.

Dört mezhep imamına ve sahabe çoğunluğuna göre mut’a nikâhı ve bunun benzerleri haramdır ve bâtıldır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi yalnız İmam Züfer (ö.158/775) geçici evlilikte süre şartını geçersiz sayar ve böyle bir nikâh akdini süresiz olarak meydana gelmiş kabul eder. Çünkü nikâh fâsit olan şartlarla bâtıl olmaz. Çoğunluk müctehitler ise geçici evliliği de mut’a evliliğine kıyas ederek bu konuda “akitlerde itibar lafza değil manayadır” prensibini esas almışlardır.[1]

İmâmiyye Şiası ise Müslüman veya ehl-i kitap kadınla yapılacak mut’a veya geçici evliliği caiz görmüştür. Ancak bu evlilik zina eden kadınla yapılırsa mekruh olur.

MUTA NİKAHI İLE İLİŞKİLENDİRİLEN AYET VE HADİSLER

Kur’ân-ı Kerîmde şöyle buyurulur:

“Onlardan yararlanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini veriniz. Ancak mehir belirlendikten sonra karşılıklı rıza ile artırıp eksiltmenizde size bir günah yoktur.”[2]

Yukardaki ayette evlilik akdinin kadına mehir hakkı verilerek yapılması isteniyor. Ayetteki “istimtâ” dan maksat “nikâh akdi” dir. Âyetin baş tarafı ile önceki ve sonraki âyetler bir bütün olarak değerlendirilince bu anlam çıkar. Mehir için kullanılan “ücret” ifadesine gelince, nikâh konusunda mehir “ecr ve ücret” olarak ifade edilir. Şu âyetlerde bunu görmek mümkündür:

Câriyelerle evlilikten söz eden aşağıdaki ayette, verilecek bedele ücret denir:

“Onları sahiplerinin izniyle kendinize nikahlayın. Ücretlerini de güzellikle onlara verin.”[3]

“Ey Peygamber! Biz, ücretlerini verdiğin kadınları sana helâl kıldık”[4] Bu âyetlerde “ücret”ten “mehir” anlamı kastedildiği açıktır.

Bazı gazvelerde Allah Rasûlünün mut’a nikahına izin vermesi zarûret nedeniyle olmuştur. Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) bunu kıyamete kadar ebedî olarak yasaklamıştır. Bu yasağı bildiren çeşitli hadisler nakledilmiştir. Bazıları şunlardır:

“Ey insanlar! Ben size kadınlarla mut’a nikahı yapmanız konusunda izin vermiştim. Şüphesiz Allah bunu kıyamete kadar haram kılmıştır. Kimin yanında mut’a nikâhlı kadın varsa, onu serbest bıraksın. Onlara verdiğiniz hiç bir şeyi almayın.” [5]

Seleme b. el-Ekva’ (r.a.)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasûlüllah (s.a.v.) bize Evtâs yılında üç gün süreyle mut’a nikâhına ruhsat verdi, sonra bunu yasakladı.”[6]

Sebre b. Ma’bed’den (r.a.) nakledilmiştir: “Allâh’ın Rasûlü, Vedâ Haccı’nda mut’a nikâhını yasaklamıştır.”[7]

İmam Mâlik Zuhrî’den, onun da senediyle Hz. Ali’den naklettiğine göre şöyle demiştir: “Rasûlüllah (s.a.v.) Hayber gazvesinde, mut’a nikâhını ve evcil eşek etini yasaklamıştır.”[8]

Diğer yandan Abdullah b. Abbas’ın yalnız zaruret halinde mut’ayı caiz gördüğü rivayet edilir. Ancak onun daha sonra bu görüşünden döndüğü de nakledilir. Saîd b. Cübeyr, İbn Abbas’tan şunu nakleder: “Sübhanallah! Ben neye fetva vermişim. Mut’a nikâhı, murdar ölmüş hayvan eti gibi yalnız darda kalan için helâl olur. Şiîlere gelince, onlar bunu genişlettiler, hükmü zarûret olana olmayana, mukîm veya yolcu herkese teşmil et­tiler.”[9]

İbn Abbas’a (r.a.) göre, aşağıdaki ayetin inişiyle mut’a nikâhı yasağı süreklilik kazanmıştır:

“O mü’minler ırzlarını koruyanlardır. Ancak nikâhlı eşleri ve sağ ellerinin sahip olduğu cariyeleri bundan müstesnadır.” [10] İbn Abbas şöyle demiştir: “Bu ikisi dışında kalan her cinsel temas haramdır.”[11]

Ümmet, ihtiyaç duyulmasına rağmen mut’a’yı menetmiştir. el-Hattâbî’ye göre Şiîler bu konuda Hz. Ali’ye de muhalefet etmişlerdir. Çünkü Hz. Ali mut’a ruhsatının neshedildiğini söylemiştir.[12]

Şâfiî, Mâliki ve Hanbeli mezheplerine göre geçici nikah ile mut’a nikâhı aynı nitelikte olup her ikisi de bâtıldır. Ancak kimi kaynaklarda bâtıl yerine fâsit terimi kullanılarak nikâh şüphesi yüzünden tarafların doğrudan zina töhmetine karşı korundukları görülür.

Nitekim Mâlikî fakihlerinden İbn Rüşd (ö.520/1126)’e göre mut’a nikâhı şahitlerin önünde, mehir belirlenerek ve veli aracılığı ile, belli bir süre için yapılır. Akit süreli olduğu için fâsit olur. Bu yüzden boşama gerekmeksizin feshedilir. Böyle bir evliliğe cür’et eden erkek ve kadına ise ta’zîr cezası (İslâm devleti’nin belirleyeceği bir ceza türü) uygulanır. Bununla, doğacak çocuğun nesebi sabit olur ve kadına iddet gerekir. Ancak mut’a evliliği cinsel temastan önce feshedilmiş olursa mehir vermek gerekmez. Cinsel temastan sonra feshedilirse, tercih edilen görüşe göre, miktarı belirlenmiş olsun veya olmasın mehir gerekli olur.

İbn Rüşd daha sonra mut’a nikâhının Hz. Peygamber tarafından haram kılınmış olduğunu bildiren haberlerin tevatür derecesine ulaştığını, ashab-ı kiramın çoğunluğunun ve ensar fakihlerinin tamamının da bu haramlığı benimsediğini belirtir. Son yasaklamanın ne zaman yapıldığı konusundaki görüş ayrılığını şöyle açıklar: Yasaklamanın Hayber gününde, Mekke Fethi veya Tebük Gazvesi yahut Veda Haccı veyahut Kaza Umresi yahut da Evtas vak’ası sırasında yapıldığına dair rivayetler vardır.[13]

Diğer yandan Hz. Ömer (ö.23/643)’in Devlet başkanlığı sırasında minbere çıkarak mut’a’nın haram olduğunu ilan etmek ihtiyacını duyduğu dikkate alınırsa, ashab-ı kiramın bu konuda o güne kadar görüş birliği içinde olmadığı anlaşılır.[14] Konuyu şu şekilde değerlendirmek daha uygundur:

Aslında yasak devam ederken Hz. Ömer yasağı ihlal edenleri dikkate alarak son noktayı koymuştur.

Sonuç olarak mü’min, kitap ve sünnette esasları belirlenen meşrû evlilik yolunu tercih etmelidir. Mut’a’ya Allâh’ın Rasûlü bazı zarûret durumlarında ruhsat vermişse de, daha sonra bunun yasaklandığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan Hz. Peygamberin evlenemeyen gençlerden, zinaya karşı nafile oruç tutarak korunmalarını istediği dikkate alınırsa, İslâm’ın ömür boyu süren sıcak aile yuvası müessesesini korumayı hedeflediği sonucuna varılır.

Dipnotlar:

[1] bk. Kâsânî, age, II, 272, 273; Meydânî, el-Lübâb, İstanbul t.y., tıpkı basım, neşr. Dersaadet, III, 20, 21; Bilmen, age, II, 25. [2] Nisâ, 4/24. [3] Nisâ, 4/25. [4] Ahzâb, 33/50. [5] Müslim, Nikâh, 22; İbn Mâce, Nikâh, 44; Darimî, Nikâh, 16; İbn Hanbel, III, 406. [6] Müslim, Nikâh, 18; A.b. Hanbel, I, 142, IV 55. [7] Buhârî, Megâzî, 38; A.b. Hanbel, I, 79, III, 404, 405. [8] Müslim, Nikâh, 25-30, 32, Sayd, 23; Şevkânî, age, VI, 20; Zeylâî, age, III, 177. [9] Zühaylî, age, VII, 67, 68. [10] Mü’minûn, 23/5, 6. [11] Tirmizî, Nikâh, 28; Şevkânî, age, VI, 135. [12] Kâsânî, age, II, 273; Sâbûnî, age, 2. baskı. Dımaşk 1977, I, 457; Zühaylî, age, VII, 68. [13] İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, Mısır, t.y., II, 49-50; Bilmen, age, II, 26. [14] Sâbûnî, age, I, 273.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları