Müslümanın Cenaze Merasimleri ve Kabir Ziyaretleri Nasıl Olmalıdır?

İMAN

Müslümanın cenaze merasimleri ve kabir ziyaretleri nasıl olmalıdır? Cenaze merasimleri ve kabir ziyaretlerinde dikakt etmemiz gereken hususlar nelerdir? Kişiyi farkında olmadan gizli şirke sürükleyen davranışlar nelerdir?

İslâm’a uymayan cenâze merasimleri; cenâzeyi bekletmek, katafalka koymak, çalıştığı yere getirip saygı duruşunda bulunmak, mevtânın resmini yakalara asmak, ölüyü alkışlamak vs…

İslâm’ın kendine has cenâze ahkâmının dışına çıkılmamalıdır. Cenâze merasimi, ölüm ve âhiret tefekkürüne, merhuma duâ ve vefâya vesile olacak bir olgunluk ve vakar içinde olmalıdır.

Vefât eden kişiler hakkında cennetlik olduklarına dair kesin ve aşırı ifadeler kullanmak da sünnet-i seniyyeye muhaliftir.

Câhiliyye telâkkîlerinden biri de, ölüler kültüdür. Bu bâtıl telâkkîlerde, insanlar ölen atalarının ruhlarına tâzim gösterir, âdetâ onlardan bir şeyler isterler. Şirke basamak olan bu telâkkîlerin, tevhid dîni olan İslâm’da asla yeri yoktur.

Meselâ;

Bazı kimselerin, sâlih zâtların gıyâbında veya kabirlerini ziyaret esnasında;

“–Ey filân zât! Bana şifâ ver! Benim şu ihtiyacımı gider!” gibi sözlerle doğrudan doğruya kendilerinden talepte bulunmaları, son derece yanlıştır ve şirke kapı aralar. Şüphesiz bu tür ifadeler için birtakım te’viller yapılabilirse de, gayet hassas olan tevhid akîdesinin özünü zedeleyen bu gibi câhilâne söz ve tavırlardan şiddetle sakınmak gerekir. Zira tevhid akîdesinin ortaklığa tahammülü yoktur. İbâdet ve sâlih amellere Allah’tan başkasını ortak etmek olan «riyâ» bile «gizli şirk» sayılıp şiddetle men edilirken, açık bir şirk tehlikesi arz eden bu tür davranışlardan kat‘iyyetle sakınmak îcâb eder.

Velhâsıl;

Tevessül; merâmını Cenâb-ı Hakk’ın sevdikleri hürmetine O’na arz ederek, duâya makbuliyet kazandırma gayretinden ibârettir. Yoksa Hak Teâlâ’nın sâlih kullarına kudsiyyet atfetmek değildir.

Şunu asla unutmamak gerekir ki, peygamberler ve onların bildirdikleri dışında hiç kimsenin son nefeste îmanla gidebilme teminatı yoktur. Mü’min, bu endişe sebebiyle hayatını her nefes Kitap ve Sünnet’i yaşama gayreti içinde geçirmeli ve Yûsuf -aleyhisselâm-’ın;

تَوَفَّن۪ى مُسْلِماً
وَ اَلْحِقْن۪ى بِالصَّالِح۪ينَ

“… (Ey Rabbim!) Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!” (Yûsuf, 101) niyâzını gönlünden ve dilinden düşürmemelidir. Levh-i
Mahfûz’a bakıp onu okuyacak makama erdikten sonra bile, nefsine mağlûp olup ebedî hüsrâna uğrayan Bel‘am bin Bâûrâ’nın (Bkz. el-A‘râf, 176) hâlini hiçbir zaman unutmamalıdır. Yani kul, hangi makamda olursa olsun, kendi âkıbetini bile tayinden âcizdir; dâimâ Rabbinin lutfuna muhtaçtır.

Dolayısıyla;

Mezarın veya türbenin yanındaki bir şeye çaput bağlamak, taş yapıştırmak, mum yakmak, para atmak, tuz serpmek, etrafında tavaf etmek, bahçesinde veya eşiğinde kurban kesmek, mezardaki ölüden dilekte bulunmak bunların hepsi bâtıl inançlardır.

Çaput bağlama hurâfesi, Şamanizm’e mahsus unsurlardan biridir. Mum yakmanın da ateşe tapanlardan kalma bir âdet olduğu söylenmektedir.

Bu gibi hurâfelerin küçük görülmemesi gerektiğini, Selmân-ı Fârisî Hazretleri’nin naklettiği şu bilgi ne güzel anlatır:

Bir kişi bir sinek sayesinde cennete girdi.

Diğeri de bir sinek yüzünden cehenneme atıldı.

(Şöyle ki;)

Önceki ümmetlerden iki kişi puta tapan bir kavme uğramışlardı. Onların yanına kim gelirse mutlaka putlarına kurban kestirirlerdi.

Gelenlerden birine;

«‒Bir şey kurban et!» dediler.

O;

«‒Yanımda bir şey yok.» dedi.

«‒Bir sinek bile olsa kurban et!» dediler.

O da bir sinek kurban edip geçti ve cehenneme müstahak oldu.

Diğerine de;

«‒Bir şey kurban et!» dediler.

O ise;

«‒Ben Allah’tan başka kimseye kurban kesmem!» dedi. Onu şehîd ettiler, o da cennete girdi.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 203)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Eylül, Sayı: 223