Müslüman Rızık Endişesi Taşımalı mı?

Cemiyet Hayatımız

Kanaat, Allâh’ın takdir ettiğine râzı olmak, kifâyet miktarıyla yetinmek, yâni ihtiyaçları asgarî ölçüde karşılayabilecek maddî imkânlarla iktifâ etmek ve başkalarının elindeki şeylere göz dikmemek sûretiyle ihtirâsı bertarâf etmektir.

Dünyâya imtihan için gelen insan, yaratılış maksadını unutarak ve rızık endişesine kapılarak bütün imkânlarını mal kazanmak için sarf etmemelidir. Cenâb-ı Hakk’ın kendisine ihsân ettiği mal ve imkânları âhiret sermayesi yapmaya gayret etmelidir. Çünkü Allâh Teâlâ, bütün mahlûkâtın rızkını kendi uhdesine almış, kullarının kanaat ve istiğnâ sâhibi olmalarını arzu buyurmuştur. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“Yeryüzündeki her canlının rızkını Allâh üstlenmiştir...” (Hûd, 6)

“Orada hem sizin için hem de rızıkları size âit olmayanlar için (gerekli) geçim vâsıtaları yarattık.” (el-Hicr, 20)

“Nice canlı var ki rızıklarını kendileri taşıyamaz (temin edemez.) Ama onları da sizi de rızıklandıran Allâh’tır. O her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.” (el-Ankebût, 60)

“…Rızkı Allâh katında arayın!..” (el-Ankebût, 17)

“Şüphesiz bu, bizim verdiğimiz rızıktır, onun bitip tükeneceği yoktur.” (Sâd, 54)

Peygamber Efendimiz, kanaatkâr kimseleri şöyle metheder:

“Müslüman olan, kendisine yeteri kadar rızık verilen, Allâh’ın kendisine verdiği nîmete kanaat eden kimse, şüphesiz kurtuluşa ermiştir.” (Müslim, Zekât, 125)

Yine Resûl-i Ekrem Efendimiz:

“Allâh’ım! Muhammed ehlinin rızkını, ihtiyaç miktarı kıl.” (Müslim, Zekât, 126) diye duâ ederdi.

Kanaatsiz kimse zengin bile olsa, fakir ve muhtaçlardan daha fazla huzursuz ve sıkıntı içindedir. Zîrâ o, ne kadar mal kazansa da doymayacak, sürekli daha fazlasını isteyecektir. Kanaat yoksulu insanların bu hâlini, Allâh Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle tasvîr eder:

“İnsanoğlunun bir vâdi dolusu altını olsa, bir vâdi daha ister. Onun gözünü topraktan başka bir şey doyurmaz. Fakat Allâh, tevbe edenin tevbesini kabûl eder.” (Buhârî, Rikâk, 10; Müslim, Zekât, 116-119)

Demek ki kanaatsizlik günâhından tevbe etmek lâzımdır. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, bu durumdaki kimselere şu tavsiyede bulunmuştur:

“Sizden biri, mal ve yaratılışça kendisinden üstün olana baktığı zaman, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana çevirsin.” (Buhârî, Rikâk, 30)

Lokmân Hekîm de şu nasihatte bulunur:

“Yavrucuğum! Gönlünü kederlerle ve üzüntülerle meşgul etme! Aç gözlülükten sakın. Takdîre rızâ göster. Allâh tarafından sana verilene kanaat et ki, hayâtın güzelleşsin, gönlün sürurla dolsun ve hayattan zevk alasın.”

Lâkin kanaati yanlış anlayarak İslâm’ın, çalışmayı bırakıp tembel davranmayı ve insanlara muhtaç hâle düşmeyi tavsiye ettiği düşünülmemelidir. Kanaat, kalbî ve ahlâkî bir hâdisedir. Müslüman, helâlinden kazanarak mâlî ibâdetlerini îfâ etmeli ve muhtaçlara infakta bulunmalıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

KANAAT ETMENİN FAZİLETİ

https://www.islamveihsan.com/kanaat-etmenin-fazileti.html