Münacat Nedir?

Osmanlı Tarihi

Münacat nedir?

Münâcâtlar, bilerek veya bilmeyerek beşeriyet îcâbı irtikâb edilmiş günah ve hatâlara karşı pişmanlık ve nedâmet hissiyâtı ile dolu şiirlerdir. Tazarrû, yakarış, duâ ve niyaz gibi isimler de aynı mânâdadır. Hak korkusuyla dolu gönüller, müstakbel âkıbet olan ölüm, kabir ve hesap günü husûsunda titrek, cılız bir kandil gibi Allâh’a yalvarış hâlindedirler. Büyük bir endişe ile Yûnus şöyle der:

Acep bu benim hâlim

Yer altında ahvâlim

Varıp yatacak yerim

Akrep dola mı yâ Rab

Can hulkûma geldikde

Azrâil’i gördükde

Bu cânımı aldıkda

Âsân ola mı yâ Rab

Osmanlı’da münâcât edebiyatında cihan pâ­di­şahları da, tebaası durumundaki fertlerden farklı değildirler. Şâir sultanlar, Cenâb-ı Hakk’a el açıp niyâz ederlerken bir sonbahar yaprağı gibi solgun ve ilâhî kapıda bir merhamet dilencisi hâlinde günahlarının affedilmesi için acziyetle yalvarırlar. 2. Bâyezîd Han da bunlardan biri olarak şöyle münâcât eyler:

Baştan aştı cürm ü isyân u vebâl

Rabbenâ yâ Rabbenâ fağfir lenâ

“Günah, isyan ve vebâl baştan aştı (âdeta günah deryâsında boğulduk)! Ey Rabbimiz! (Aman) ey Rabbimiz! Bizleri mağfiret eyle!..”

Münâcât, yani duâdaki ilticâ, bir acziyet ifâdesi ve yalnız ilâhî der­gâ­ha sığınmanın bir nişânesi olduğu için dînen pek mühimdir. Cenâb-ı Hak buyurur:

(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer sizin kulluk ve yalvarmanız (ibadet ve duânız) olmasa, Rabbim ne diye size değer versin!..” (el-Furkân, 77)

Allah Rasûlü -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem- buyururlar:

“Duâ, mü’minin silâhıdır.” (Heysemî, Mecma‘, X, 147)

“Duânın kabûl yönünden en sür’atli olanı, mü’minin diğer bir mü’min kardeşi hakkında yaptığı duâdır.” (Tirmizî, Birr, 50/1981; Ebû Dâvud, Salât, 364/1535)

Rivâyete göre 1. Ahmed Han, uzun bir müddet hasta yatmış ve bir türlü şifâ bulamamıştı. Nihâyet mü’minlerin duâsı bereketiyle şifâyâb oldu. Bunu kendisi şöyle ifâde etmektedir:

Kabûl oldu duâsı müslimînin

Selâmet erdi bana hamdülillâh

Hüdâyî Hazretleri’nin mânevî irşâdıyla zâhirî saltanatına mağrûr olmayıp hakîkat sultanlığını arzu eden 1. Ahmed Han, bu hususta Cenâb-ı Hakk’a şöyle yalvarır:

Bana zâhirde ettin bunca ihsân

Müyesser eyledin mülk-i Süleymân

Oluptur aşkın ile pür, dil ü cân

Beni kıl âlem-i mânîde sultân!

Bana lûtfun ile eyle tecellî

Bu tâc u taht ile gelmez tesellî

Hudâyâ, eyleyip ihsân-ı küllî

Beni kıl âlem-i mânîde sultân!

Bu fânî dünyânın yoktur meâli

Hayâl ü zıll gibidir mülk ü mâli

Verip rûz-i cezâda kadr-i âlî

Beni kıl âlem-i mânîde sultân!

Münâcâtlar, aynı zamanda Allah sevgisini de ifâde etmektedirler. Bunun için şâir Ahmed-i Dâî, şöyle yakarır:

“Beni benden ayır, Sen’den ayırma!”

Biz de, bütün bu güzel duâlara iştirâk sadedinde “âmîn” diyoruz!

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları