Mü'min Suresi 13. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Mü'min Suresi 13. ayeti ne anlatıyor? Mü'min Suresi 13. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Mü'min Suresi 13. Ayetinin Arapçası:

هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقًاۜ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ

Mü'min Suresi 13. Ayetinin Meali (Anlamı):

O Allah ki, size kudret ve azametine dâir delillerini göstermekte ve sizin için gökten rızık indirmektedir. Fakat ancak gönülden Allah’a yönelen kimse, bunlar üzerinde düşünüp öğüt alır.

Mü'min Suresi 13. Ayetinin Tefsiri:

Kâinat Allah’ın birliğini ve kudretini gösteren âyetlerle, işaret ve delillerle doludur. Gökler, yerler, güneş, ay ve yıldızlar, rüzgârlar, bulutlar, yağmurlar, ırmaklar, pınarlar, dağlar ve ağaçlar bunlara birkaç misaldir. Canlılar için gökten indirdiği yağmur vesilesiyle rızık ihsan eden de O’dur. Âyetler dini ayakta tutarken, rızıklar da bedeni ayakta tutar. Bu varlıklarda sergilenen ilâhî kudret akışlarını ve azamet tecellilerini, ancak tüm gönlüyle Allah’a yönelen insanlar anlayabilir ve gereken dersi çıkarabilir. Bu başarılınca ibâdet ve itaati sadece Allah’a tahsis ederek O’na yalvarmak mümkün olur.

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatı olarak beyân edilen رَف۪يعُ الدَّرَجَاتِ  (Rafî‘u’d-deracât) tâbirindeki “rafî” kelimesi hem “yüksek” hem de “yükselten” mânasına gelir. Buna göre âyete iki farklı mâna verilebilir:

    “Allah’ın dereceleri yüksektir”: Allah, kendisinin kudret, azamet ve yüceliğini gösteren sayılamayacak derecede üstün sıfatlara sahiptir. Bu sebeple dua ve ibâdete de ancak O lâyıktır. Allah’ı bir kenara bırakarak asla O’nun derecesine ulaşması düşünülemeyecek varlıkları tanrı yerine koyup onlara tapmak doğru olamaz.

    “Allah, dereceleri yükseltendir”: Meleklerin, peygamberlerin, sevdiği ve himayesine aldığı diğer kullarının derecesini yükselten O’dur. Şu halde ister maddî ister manevî sahada terakki ve gelişmenin ancak O’nun lütf u inâyetiyle mümkün olacağına işaret edilir.

15. âyette geçen اَلرُّوحُ (ruh)tan maksat, vahiy ve nübüvvettir. Bedenler, kendilerine üfürülen ruhla hayat bulduğu gibi, kalpler de ancak vahiy ruhuyla mânen hayat bulur, dirilirler. Bu sebeple “İşte biz böylece sana emrimizle ölü kalplere hayat bahşeden bu Kur’an’ı vahyettik” (Şûrâ 42/52) âyetiyle Kur’ân-ı Kerîm’in bir isminin “ruh” olduğu haber verilir. Allah Teâlâ bu vahiy ve nübüvvet ruhunu dilediği kuluna ihsan eder, dilediği kulunu peygamberlikle şereflendirir. Bu hususta hiç kimseye seçme ve itiraz hakkı verilmemiştir. Vahiy ve nübüvvetin asıl maksadı ise insanları o büyük buluşma günüyle korkutmaktır. O gün, insanlar, cinler ve şeytanlar Allah’ın huzurunda toplanacaklardır. İnsanlar amelleriyle buluşacak, putperestlerle taptıkları putlar, müstekbirlerle mustaz’aflar, zâlimlerle mazlumlar karşı karşıya gelecek, müthiş bir hengâme ve hesaplaşma olacaktır.

Kıyâmet günü öyle bir gündür ki:

Mü'min Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Mü'min Suresi 13. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...